12. Hukuk Dairesi 2019/4669 E. , 2020/2173 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :Genel haciz yolu ile ilamsız takipte, alacaklının icra mahkemesine başvurusunda borçlunun icra müdürlüğüne sunduğu itiraz dilekçesinin yasal sürede olmamasına rağmen müdürlükçe takibin durdurulmasına yönelik işlemin iptali istemiyle başvurduğu, ilk derece mahkemesince şikayetin reddine karar verildiği, davacı alacaklı tarafça kararın istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf talebinin esastan reddine karar verildiği görülmüştür.İİK.nun 8. ve İcra İflas Kanunu Yönetmeliği’nin 22/2. maddesi gereğince, icra ve iflas daireleri, yaptıkları muamelelerle kendilerine vaki talep ve beyanlar hakkında bir tutanak yaparlar. Sözlü itirazlar ile talep ve beyanların altları, ilgililer ve icra müdürü veya muavini veya katibi tarafından imzalanır.Ödeme emrine itiraz dilekçesinin, icra memuruna havale ettirilip icra tutanağına yazdırılmış olması gerekir. Çünkü ödeme emrine itiraz tarihi, itiraz dilekçesindeki tarih olmayıp, bu dilekçenin icra tutanağına geçirildiği tarihtir (HGK.13.5.2009 tarih ve 2009/12-185 E.- 2009/182 K). İcra müdürlüğünce, itiraz dilekçesi tarihinin, önceki bir tarih olarak bildirilmesine itibar edilemez.Alacaklı ilamsız takipte borçlunun icra müdürlüğüne sunduğu itiraz dilekçesinin yasal sürede olmamasına rağmen müdürlükçe takibin durdurulmasına yönelik işlemin iptalini talep etmiş olup, ilk derece mahkemesi itirazın süresinde olduğundan bahisle şikayetin reddine karar vermiş, Bölge Adliye Mahkemesince de itirazın esastan reddine karar verilmiş ise de; somut olayda, UYAP ortamından temin edilen itiraz dilekçelerinin incelenmesinde UYAP sistemine 16.06.2017 tarihi saat 10:56 da taranan 16.06.2017 havale tarihli dilekçe bulunduğu yine aynı icra dosyasına ilişkin 16.06.2017 tarihinde saat 11:01 de taranan aynı itiraz dilekçesinde ise havale tarihinin 14.06.2017 olarak düzeltilerek UYAP sistemine tarandığı, bu haliyle itiraz tarihinin 16.06.2017 tarihi olduğunun sabit olduğu anlaşılmakla, şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.SONUÇ: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile ilk derece mahkemesince bir karar verilmek üzere Bölge Adliyesi Mahkemesi kararının, 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK’nun 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddeleri uyarınca (KALDIRILMASINA), ilk derece mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenle (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 04/03/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Daily Archives: 31/08/2020
3. Hukuk Dairesi 2020/729 E. , 2020/2173 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen kurum işleminin iptali davasında, davanın kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelenmesi sonucunda; davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 346. maddesi gereğince süre yönünden reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra,dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı; davalı kurum tarafından, davacı hastane hakkında uygulanan cezai işlemin hukuki dayanağının bulunmadığını, cezai işleme konu faturaların, davalı nezdinde sigortalı hastalara verilen sağlık hizmetine istinaden hukuka uygun olarak düzenlendiğini, cezai işleme gerekçe olarak, birkaç hastanın hastane bünyesinde tedavi olmadığının tespit edildiğinin gösterildiğini; davacı şirketin 2015 yılında kurulduğunu, 2012 yılında gerçekleşmiş bir eylemden dolayı sorumluluklarına gidilemeyeceğini; bir hastanın muayene olup olmadığına, ancak o hastayı bizzat muayene eden doktorun karar verebileceğini ileri sürerek; cezai işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı; davaya konu cezai işlemin hukuka uygun olduğunu, davacının yasa ve sözleşmeye aykırı davrandığını, sözleşmeyi ihlal ettiğini savunarak; davanın reddini istemiştir.İlk derece mahkemesince; davanın kabulüne, 196.000,00 TL tutarındaki cezai işlemin iptaline karar verilmiştir.İlk derece mahkemesinin kararına karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Bölge adliye mahkemesince; İlk derece mahkemesi kararının davalıya 28/03/2017 tarihinde tebliğ edildiği, istinaf başvurusunun iki haftalık yasal süre geçtikten sonra 12/04/2017 tarihinde yapıldığı gerekçesiyle, istinaf dilekçesinin HMK’nın 346. maddesi gereğince süre yönünden reddine karar verilmiş; hüküm, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava; kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesine göre; ” İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar.”Somut olayda; İlk derece mahkemesinin kısa ve gerekçeli kararında, istinaf kanun yoluna başvuru süresinin 15 gün olarak belirtildiği, gerekçeli kararın davalı vekiline 28/03/2017 tarihinde tebliğ edildiği, davalı vekilinin mahkemece belirtilen 15 günlük sürenin son gününde, ancak yasayla düzenlenen iki haftalık süre geçtikten sonra, 12/04/2017 tarihinde kararı istinaf ettiği anlaşılmaktadır.Anayasanın, “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlığı altında düzenlenen 40. maddesinin ikinci fıkrasında, devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Yine 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinin “ç.” bendi uyarınca da hükümde, kanun yolları ve süresinin gösterilmesi zorunluluktur.Kanun yollarına ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345 ve 361. maddelerinde düzenlenen süreler, hakim tarafından değil, kanun tarafından tayin edilen süreler olmalarına rağmen, mahkeme kararında bu sürelerin ve başvurulacak merciin belirtilmesi gerekmektedir. Mahkemelerin bunları salt göstermesi yetmez; aynı zamanda doğru olarak da göstermeleri zorunludur. Yargı kararlarına başvurulacak kanun yolu ile süresinin hükümde açıkça ve doğru olarak gösterilmemiş olması, hak arama hürriyetinin ihlal edilmesine sebep olacaktır.Anayasanın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş; yine taraf olduğumuz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de, herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme önüne getirme hakkı güvence altına alınmıştır.Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.Nitekim, Anayasa Mahkemesi de birçok kararında; başvurucuların gerekçeli kararda belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülebileceği, mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü dikkate alındığında, temyiz süresinin mahkeme kararında farklı belirtilmiş olması karşısında, kanunda belirtilen süre olduğu kabul edilerek, dilekçenin reddine karar veren değerlendirmelerin, mevzuat hükümleri çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceği, yapılan yorumun başvurucuların temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiği, bu açıdan kararın, başvurucuların mahkemeye erişim hakkını zedelediği sonucuna ulaşarak, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. (Anayasa Mahkemesinin 2014/819 başvuru numaralı ve 09.06.2016 tarihli (29757 sayılı ve 29.06.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan) kararı)Hal böyle olunca, Bölge adliye mahkemesince; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, istinaf başvurusunun süresinde olduğu kabul edilip, yerel mahkeme kararının esastan incelenmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile, davalının mahkemeye erişim hakkını zedeleyecek şekilde, istinaf dilekçesinin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan Bölge adliye mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 10.03.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
17. Ceza Dairesi 2019/8990 E. , 2020/689 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ :Asliye Ceza MahkemesiSUÇLAR : Hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlaliHÜKÜMLER : Mahkumiyet Yerel mahkemece sanık hakkında verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararların niteliği ile suçların tarihine göre dosya görüşüldü:I-Sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;Anayasa Mahkemesinin hükümden sonra 24/11/2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08/10/2015 tarih, 2014/140 Esas ve 2015/85 sayılı kararı ile TCK’nun 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararları da kapsam ve içerik itibarıyla infaz aşamasında mahallinde gözetilebileceğinden bozma sebebi yapılmamıştır.Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine,toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre, sanık …’un temyiz nedenleri yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle,usul ve kanuna uygun bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,II-Sanık hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükme yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;1-Sanığın gündüz vakti müştekiye ait açık işyerine girerek hırsızlık yapması şeklindeki eyleminin iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturmayacağının gözetilmemesi,Kabule göre de;2-Sanığın işlediği kasıtlı suçtan mahkumiyetinin kanuni sonucu olan TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarına hükmedilmemiş olması,Bozmayı gerektirmiş, sanık …’un temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 15.01.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.v
15. Ceza Dairesi 2019/15773 E. , 2020/997 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ :Ağır Ceza MahkemesiSUÇ : DolandırıcılıkHÜKÜM : TCK’nın 157/1, 52/2, 52/4, 53, 58/6, 63 maddeleri gereği mahkumiyet Dolandırıcılık suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, katılan vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:Katılan …’ın sahibi olduğu 16 YU 038 plakalı aracını satmak için sahibinden.com internet sitesinde satış ilanı verdiği, sanığın Bursa …mahallesinde 702 ada 6 parselde İdisa sitesi B Blok kat 2 no 16 da bulunan … adına kayıtlı 90 m2 büyüklüğünde 2+1 daireyi kiraladığı ve sahibinden.com isimli internet sitesine dairenin satış ilanını koyduğu, araç satış ilanını gören sanık katılanın ilanına mesaj göndererek arabasını daire ile takas düşünürse aramasını istediği, mesajı gören katılan internetteki satılık daire ilanını inceleyerek sanığı aradığı ve ardından sanığın işyerine gittiği, katılan sanığın yanında çalışan…isimli işçisi ile daireye baktığı, dairenin 88.000 TL’ye satışı hususunda katılanın aracını, bir işhanında bulunan dükkanı ile üzerine 6000 TL nakit ve 3.750 TL çek vermesi karşılığında anlaştıkları, sanık Bursa 18. Noterliği’nde katılanın aracını eşi… adına vekaleten devir aldığı, teminat olarak katılana 36.500 TL bedelli senet verdiği, 8 gün sonra da aracı …isimli başka bir kişiye satarak elinden çıkardığı, tapuda satış işlemi yapılacağı esnada katılanın kendisine gösterilen daire yerine sanığın eşi… İlhan adına kayıtlı olan Görükle mahallesi 5385 parseldeki 78 m2 büyüklüğündeki değeri çok daha düşük olan hisseli arsanın satışının yapılmak istendiğini farkederek satış işlemini imzalamadan tapu müdürlüğü’nden ayrıldığı, bu suretle sanığın atılı dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilen olayda; katılan beyanı, sanık savunması, tanık anlatımları ile dosya içeriğine göre; sanığın katılanla yüzüze gelmesi karşısında sanığın eyleminin TCK 158/1-f maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturmayacak ise de katılanın aşamalardaki sanığın tapu suretini göstermesi üzerine aracı sanığın eşi adına devrettiğini, bir kısım para ve çek verdiği beyanı karşısında sanığın tapu müdürlüğünün maddi varlığı olan tapu suretini göstermek suretiyle menfaat temin ettiğinin anlaşılması karşısında sanığın eyleminin TCK’nın 158/1-d maddesinde yer alan kamu kurum ve kuruluşların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu halde delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek basit dolandırıcılık suçundan hüküm kurulması,Kanuna aykırı olup, katılan vekili ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 27/01/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi
18. Ceza Dairesi 2019/8749 E. , 2020/4478 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ :Asliye Ceza MahkemesiSUÇ : Görevi yaptırmamak için direnmeHÜKÜMLER : Mahkumiyet KARAR Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.Ancak;TCK’nın 265. maddesinde “görevi yaptırmamak için direnme” başlığıyla “seçenekli hareketli” ve “amaçlı bir fiil” olarak düzenlenen ve görevin yapılmasını önleme maksadıyla kamu görevlisine karşı gelinmesi eylemleri cezalandırılan suç tipinde; hareketin icra vasıtalarının “cebir veya tehdit” şeklindeki icrai davranışlarla işlenebileceğinin öngörüldüğü ve belirtilen tipik hareketleri içermeyen pasif direnme fiillerinin bu suçu oluşturmayacağı göz önüne alınmalıdır,22/04/2014 tarihi olay tutanağında sanık …’nun polis memurlarının üzerine yürüyerek onları iteklediğinin belirtilmesine rağmen, müşteki polis memurlarının soruşturma aşamalarındaki ifadelerinde sanığın kendisini yere atıp çırpındığını söylemeleri ve kovuşturma aşamasında da bu ifadelerini tekrar ettiklerinin anlaşılması karşısında beyanlar ile tutanak arasındaki çelişki giderilmeden ve sanık …’nun eyleminde cebir veya tehdit unsurlarının somut olayda ne şekilde gerçekleştiği kanıtlara dayalı olarak tartışılıp gösterilmeden, CMK’nın 230/1-c maddesine aykırı olarak, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle görevi yaptırmak için direnme suçundan sanık … hakkında mahkumiyet kararı verilmesi ve sanık … hakkında kurulan hükümde de buna dayanılarak TCK’nın 265/3. maddesinin uygulanması,Kanuna aykırı, sanıklar … ve …’ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak, HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 17/02/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
13. Ceza Dairesi 2019/11815 E. , 2020/2724 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ :Asliye Ceza MahkemesiSUÇLAR : Hırsızlık, mala zarar vermeHÜKÜMLER : Mahkumiyet Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:I- Sanık hakkında Hırsızlık Suçundan Kurulan Hükmün İncelenmesinde;Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan kısmi iptal kararı ile TCK’nın 53/3. maddesinin “ Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.” hükmü gözetilerek, TCK’nın 53/1. maddesinde yer alan hak yoksunluklarının infaz aşamasında uygulanması mümkün görüldüğünden, uygulanmaması bozma nedeni yapılmamıştır.Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre sanık …’in temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,II- Sanık hakkında Mala zarar verme Suçundan Kurulan Hükmün İncelenmesinde;Sanığın suça konu otomobilini çalarak bir kısım eklentilerine zarar verme eyleminin, hırsızlık suçunun konusu ile mala zarar verme suçunun konusunun ve korunan hukuki yararın aynı olması nedeniyle, ayrıca mala zarar verme suçunu oluşturmayacağı gözetilmeden, bu suçtan da yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,Bozmayı gerektirmiş, sanık …’in temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 26.02.2020 gününde oybirliği ile karar verildi.
14. Ceza Dairesi 2019/4382 E. , 2020/67 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ :Ağır Ceza MahkemesiSUÇ : Nitelikli cinsel saldırı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, konut dokunulmazlığının ihlaliHÜKÜM : Cinsel saldırı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından mahkumiyet İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle başvurunun muhtevası ve inceleme tarihine kadar getirilen kanuni düzenlemeler nazara alınarak dosya tetkik edildi, gereği görüşüldü:Sanık hakkında cinsel saldırı ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;Muhakeme safahatını yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; isnat edilen suçların sanık tarafından işlendiğinin belirlendiği, iddia ve savunma ile tüm delillerin eksiksiz olarak kararda gösterildiği, hükmedilen cezaların nevi ve miktarları itibarıyla kanuni sınırlar içinde tayin edildiği anlaşılmakla, sanık müdafisi ile O Yer Cumhuriyet Savcısının yerinde görülmeyen temyiz taleplerinin reddiyle hükümlerin ONANMASINA,Sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;Cinsel saldırı suçunun işlendiği sırada ve eylemle sınırlı süreyle mağdurenin iradesiyle hareket edebilme imkanının ortadan kaldırılmasının kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturmayacağı, kişinin vücudunun suçun konusu olması sebebiyle mağdurenin hareket edebilme özgürlüğü ortadan kaldırılmadan bu suçun işlenemeyeceği, dosya kapsamına göre de sanığın asansör içerisinde cinsel eylem süresince mağdureyi alıkoymasının cinsel saldırı suçu kapsamında kalıp ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun kanuni unsurları itibarıyla oluşmadığı anlaşıldığından, müsnet suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,Kanuna aykırı, sanık müdafisinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 07.01.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
17. Ceza Dairesi 2019/8551 E. , 2020/695 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ :Asliye Ceza MahkemesiSUÇLAR : Hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlali, mala zarar vermeHÜKÜM : Mahkumiyet Yerel mahkemece sanık hakkında hırsızlık, mala zarar verme ve iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçundan verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararların niteliği ile suçların tarihine göre dosya görüşüldü:Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanık … tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.Ancak;1-Dosya içeriğine ve müştekinin anlatımlarına göre, suça konu yerin depo olarak kullandığını olay günü saat 16.00 sıralarında depoya girildiğini fark ettiği yönünde beyanda bulunduğu, salt eşyaların muhafazası için kullanılan, herhangi bir ticari faaliyetin yürütülmediği ve/veya bir iş yerinin eklentisi niteliğinde olmayan yere girilmesinin iş yeri dokunulmazlığı suçunu oluşturmayacağı düşünülmeden, sanık hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçundan beraati yerine mahkumiyet hükmü kurulması,2-Sanık hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlali, hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümde, sanığın tekrar suç işlemeyeceği yolunda kanaate ulaşılarak tayin edilen hapis cezasının ertelendiği, erteleme müessesesinden daha lehe olduğundan kuşku bulunmayan hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının da sanık hakkında oluştuğu gözetilmeden, yazılı şekilde iş yeri dokunulmazlığının ihlali, mala zarar verme, hırsızlık suçundan kurulan hükümlerin TCK’nun 51. maddesi uyarınca ertelenmesine karar verilmesi ile yetinilmesi,3-Suça konu eşyaları satın alan 3. kişi konumundaki, hakkında suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan beraat kararı verilen …’nün zararının sanık tarafından karşılanmadığı anlaşıldığından, sanık lehine etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma olanağının bulunmadığı gözetilmeden, hüküm tesis olunurken TCK’nın 168/2. maddesi uygulanarak eksik ceza tayini,Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, aleyhe temyiz bulunmadığından yeniden hüküm kurulurken sanığın kazanılmış hakkının CMUK 326/son maddesi gereğince gözetilmesine, 08/01/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
11. Ceza Dairesi 2017/16654 E. , 2020/1489 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ :Asliye Ceza MahkemesiSUÇ : Açığa imzanın kötüye kullanılmasıHÜKÜM : Mahkumiyet Sanığın, katılan tarafından açığa imzalanarak kendisine teminat için verilen boş senedi, aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurup kullandığı iddiasıyla açılan kamu davasında, sonradan boş kısımların doldurulması eyleminin belgede sahtecilik suçunu oluşturmayacağı, senedin aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak sonradan doldurulması şeklindeki eylemin “açığa imzanın kötüye kullanılması’’ suçunu meydana getireceği ancak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 24/03/1989 tarihli 1988/1-1989/2 sayılı ilamında açıklandığı üzere; senedin anlaşmaya aykırı kullanıldığının yazılı delille ispatı zorunlu olup, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (Hukuk Muhakemeleri Kanunu) cevaz verdiği haller dışında iddianın yazılı delille ispatı gerekeceği ve somut olayda sanığın savunmasında atılı suçu kabul etmemesi karşısında; senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğuna veya bedelsiz kaldığına ilişkin yazılı delil sunulmadığı gibi yazılı delil başlangıcı kabul edilebilecek bir delil de mevcut bulunmadığı gözetilmeden, yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle sanık hakkında beraat yerine mahkûmiyet hükmü kurulması,Yasaya aykırı, sanık müdafii ve katılan vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan,5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 18.02.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
4. Ceza Dairesi 2016/2487 E. , 2020/3880 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ :Asliye Ceza MahkemesiSUÇ : Basit tehditHÜKÜM : Beraat Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;Hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılamayacağı temel kuralının istisnası olan CMK’nın 193/2. maddesindeki düzenlemenin, yüklenen eylemin suç oluşturmayacağının açıkça anlaşılması durumunda uygulanabileceği gözetilmeden, dosya kapsamındaki delillere ve somut olayın özelliklerine göre koşulları oluşmadığı halde, sanığın sorgusu yapılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması,Kanuna aykırı ve katılan … vekili ile o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 24/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
20. Ceza Dairesi 2018/5887 E. , 2020/3545 K. “İçtihat Metni” Mahkeme :ERZURUM Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza DairesiSuç :Uyuşturucu madde ticareti yapmaHükümler :1. Mahkûmiyet; Van 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/03/2018 tarih, 2017/140 esas ve 2018/84 sayılı kararı2. İstinaf başvurusunun esastan reddi; Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 27/09/2018 tarih 2018/2232 esas ve 2018/1258 karar sayılı kararı Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği, ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi.GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :5271 sayılı CMK’nın 288. ve 294. maddelerinde yer alan düzenlemeler ile CMK’nın 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri dikkate alınarak, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde belirttiği temyiz sebeplerinin hükmün hukuki yönüne ilişkin olduğu değerlendirilerek, anılan sebeplere bağlı olarak yapılan incelemede,Koşullarına uygun olmayan arama hukuka aykırıdır. Böyle bir arama sonucu bulunan deliller ya da suçun maddi konusu “hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş” olacağından, Anayasa’nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK’nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi ve 289. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendi uyarınca hükme esas alınamaz.Somut olayda, sanık …’in Eren Oto Kiralama isimli işyerinde narkotik madde sakladığına yönelik ihbar üzerine Cumhuriyet savcısının yazılı arama emri gereğince belirtilen yerde yapılan aramada ofis masasının üst bölgesinde sonradan yapılan gizli bölme içerisinde 6 paket halinde toz esrarın bulunduğu, arama sırasında hazurun olarak sanığın kardeşi Akan Eren’in hazır olduğu ancak sanığın, kardeşinin arama sırasında evde olduğunu sonradan karakolda imzasının alındığını, sanığın aramada ele geçen suç unsuru şeylerin varlığını ve zilyetliğini kabul etmediğini, başka kişiler tarafından evine konulmuş olabileceğini savunması karşısında, CMK’nın 119. maddenin 4. fıkrasında, “Cumhuriyet Savcısı hazır olmaksızın konut, iş yeri veya diğer kapalı yerlerde arama yapabilmek için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur.” şeklinde düzenleme bulunduğu, sanığın savunmalarında bu kapsamda itirazlarını ileri sürdüğü, dolayısıyla arama sırasında ihtiyar heyeti azalarından veya komşularından bir kişinin eksik bulundurulmuş olmasının kanuna aykırılık teşkil ettiği, delillerin sıhhatini şüpheli hale getiren bir durumun söz konusu olduğu, bu arama sonucu bulunan uyuşturucu madde hem “suçun maddî konusu” hem de “suçun delili” olup hukuka aykırı yöntemle elde edildiğinden hükme esas alınamayacağı, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28/05/2015 tarih 2013/464 esas 2015/132 karar sayılı kararında belirtildiği üzere dosyadaki hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen deliller değerlendirme dışı tutulduğunda ise sanığın mahkûmiyetine yeterli her tülü şüpheden uzak, kesin başkaca delil de bulunmadığı gözetilmeden sanığın atılı suçtan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi,Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olup, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin, 27/09/2018 tarih 2018/2232 esas ve 2018/1258 karar sayılı kararı hukuka aykırı bulunduğundan , 5271 sayılı CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca, BOZULMASINA, bozmanın niteliğine göre sanığın SALIVERİLMESİNE, başka bir suçtan hükümlü ya da tutuklu bulunmadığı takdirde salıverilmesinin sağlanması için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına, 28/02/2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7165 sayılı Kanunun 8. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 304/1. maddesi uyarınca dosyanın Van 1. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi’ne gönderilmesine, 30/06/2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
20. Ceza Dairesi 2019/6625 E. , 2020/2711 K. “İçtihat Metni” Mahkeme : İSTANBUL 15. Ağır Ceza MahkemesiSuçlar : 1-Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma 2-Uyuşturucu madde ticareti yapma Hükümler : 1-Değişen suç vasfına göre kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılması Dosya incelendi. GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:1-)Sanık … hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan verilen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararına ilişkin temyiz talebinin incelenmesinde:Sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesi uyarınca verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın, aynı maddenin 12. fıkrasına göre temyizi mümkün olmayıp, itiraza tabi olması nedeniyle, sanığın bu konudaki temyiz istemi itiraz olarak kabul edilerek, itirazla ilgili gerekli kararın yetkili ve görevli itiraz merciince verilmesi için, incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na İADESİNE,2-)Sanık … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün incelenmesinde:1-) Oluş ve dosya içeriğine göre, … Gıda isimli bakkalda ihbar üzerine önleme araması kararına dayanarak yapılan aramada sanığın üzerinde ve tezgah altında uyuşturucu maddelerin ele geçirildiğinin anlaşılması karşısında, iş yerinde arama yapılabilmesi için CMK’nın 119. maddesi uyarınca hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı arama emri alınması gerektiğinden CMK’nın 116, 117 ve 119. maddelerine uygun şekilde adli arama kararı ya da yazılı arama emri bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,2-) Hükümden sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi ve 7242 sayılı kanunla yapılan değişiklikler nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan hükmün BOZULMASINA, 10.06.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
19. Ceza Dairesi 2019/30045 E. , 2020/2782 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ : İstanbul(Kapatılan) 3.Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza MahkemesiSUÇ : 5846 Sayılı Kanuna AykırılıkHÜKÜM : Mahkumiyet Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;Sanığın yetkisi olduğu “Ring Reklamcılık A.Ş.” isimli iş yerinde bulunan bilgisayarlarda yapılan yapılan denetimde, katılan şirketin hak sahibi olduğu 2 adet bilgisayar yazılımın lisanssız olarak ele geçtiğinden bahisle açılan kamu davasının yargılaması sonucunda sanığın 5846 sayılı Kanun’un 71/1. maddesi gereğince mahkumiyetine karar verilmiş ise de;Bilgisayar ve bilgisayar kütüklerinde yapılacak aramaları düzenleyen ve tespit işleminin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 134. maddesinde;(1)Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması halinde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir.2)Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması halinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için, bu araç ve gereçlere elkonulabilir. Şifrenin çözümünün yapılması ve gerekli kopyaların alınması halinde, elkonulan cihazlar gecikme olmaksızın iade edilir.(3)Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoyma işlemi sırasında, sistemdeki bütün verilerin yedeklemesi yapılır.(4)İstemesi halinde, bu yedekten bir kopya çıkarılarak şüpheliye veya vekiline verilir ve bu husus tutanağa geçirilerek imza altına alınır.(5)Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoymaksızın da, sistemdeki verilerin tamamının veya bir kısmının kopyası alınabilir. Kopyası alınan veriler kâğıda yazdırılarak, bu husus tutanağa kaydedilir ve ilgililer tarafından imza altına alınır.” şeklindeki düzenleme uyarınca, bilgisayar ve harddisklerinde arama ve elkoyma işleminin yalnızca hakim kararı ile yapılabileceği açıktır.Bu açıklamalar ışığında; dava konusu somut olayda, İstanbul 14. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 02.05.2013 tarih, 2013/327 D. İş sayılı kararında, CMK’nin 116. ve 119. maddeleri uyarınca sanığın yetkilisi olduğu iş yerinde arama yapılmasına karar verilmesine karşın, aynı işyerinde bulunan bilgisayarlar üzerinde arama yapılabilmesine olanak tanıyan CMK’nin 134. maddesine göre verilmiş bir arama kararı bulunmadığı anlaşılmakla, iş yerinde bulunan bilgisayarlar üzerinde yapılan arama sonucunda ele geçen lisanssız yazılımların hukuka aykırı delil niteliğinde olması nedeniyle hükme esas alınamayacağı ve atılı suçlamayı kabul etmeyen sanık hakkında hukuka aykırı şeklinde elde edilmiş bu delil dışında mahkumiyetine yeterli başkaca bir delil de bulunmadığı gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,Kanuna aykırı ve sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca, tebliğnameye aykırı olarak, BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 11.03.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
12. Ceza Dairesi 2018/4825 E. , 2020/1777 K. “İçtihat Metni” Mahkemesi :Asliye Ceza MahkemesiSuç : Gizliliğin ihlali (Görevi kötüye kullanma)Hüküm : TCK’nın 6352 sayılı Kanun’un 92. maddesi ile değiştirilen 285/2, 62/1, 52/2-4. maddeleri gereğince mahkumiyet Gizliliğin ihlali suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;1- Yürütülen bir suç soruşturması veya kovuşturması dolayısıyla telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi tedbiri CMK’nın 135. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde uyarınca; suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda, suç tarihi itibariyle hakim veya gecikmesinde sakınca olan halde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Aynı maddenin 8. fıkrasında, dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümlerin ancak, bu fıkrada katalog şeklinde sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabileceği belirtilmiş, 9. fıkrada ise, maddede belirtilen usuller dışında hiç kimsenin, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemeyeceği ve kayda alamayacağı hükme bağlanmıştır.Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yürütülmekte olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan, ancak başka bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek şekildeki “tesadüfen elde edilen deliller” CMK’nın 135/8. madde ve fıkrasında düzenlenen katalog kapsamındaki suçlara ilişkin ise, soruşturma ve kovuşturmada delil olarak kullanılabilmektedir. Buna karşın CMK’nın 138/2. madde ve fıkrasının açıklığı karşısında katalog kapsamında yer almayan suçlara ilişkin kayıtların delil olarak kullanılması mümkün değildir. Kanunda, kişiler arasında telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi yalnızca belirli ağırlıktaki suç tipleri bakımından meşru kabul edilmiş, bunlar dışındaki suçlar yönünden ise özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğinin korunmasına ilişkin yarar üstün tutulmuştur.Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre,… İl Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapan ve beyanına göre koruma şube amirliğinde görevlendirilen sanık …’nın, Çayıralan Cumhuriyet Başsavcılığınca Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü ile birlikte uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, fuhuş, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve örgüt faaliyeti çerçevesinde tefecilik suçlarından yürütülen 2009/623 numaralı adli soruşturma kapsamında, Çayıralan Sulh Ceza Mahkemesinin 28.12.2009 tarihli ve 2009/96 değişik iş sayılı kararı ile hakkında CMK’nın 135. ve devamı maddeleri gereğince 3 ay süre ile iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ile CMK’nın 140. maddesi gereğince 4 hafta süreyle teknik araçlarla izleme kararı verilen tanık …’yi, 09.01.2010 günü saat 12.45 sularında telefonla arayıp, (“Sanık:… işte emniyete ben neyse bi ara konuşalım senle tamam şu an telefon senin telefon da şey”, Tanık …: “Biliyom canım dinleniyo dinlensin gardaşım benim bi şeyim yok gizlim yok”… Tanık …: “Tamam abicim… sen bi telefonunu versen ben…’a vardığımda konuşurum ben senle”, “Sanık: “Yalnız bak benim telefonumu senin numaradan arama”, Tanık …: “Tamam ustam benim… benim telefonum 12 saat dinleniyorda”, Sanık: “Biliyorum onu onuda biliyorum yani…” biçimindeki konuşmalarla) ona dinleme kararı bulunduğunu bildirerek, soruşturma evresinde alınan ve soruşturmanın tarafı olan kişilere karşı gizli tutulması gereken kararların ve bunların gereği olarak yapılan işlemlerin gizliliğini ihlal ihlal etmek suretiyle TCK’nın 285. düzenlenen gizliliğin ihlali ve aynı Kanun’un 257. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda;Sanık hakkında verilmiş herhangi bir iletişimin denetlenmesi kararı bulunmadığı gibi, sanığa isnat edilen gizliliğin ihlali ve görevi kötüye kullanma suçlarının, CMK’nın 135/8. madde ve fıkrasında belirtilen katalog suçlardan da olmadığı, dolayısıyla tanık Sefa hakkında alınan iletişim tespit tutanaklarının bu suçların delili olarak kullanılamayacağı gözetilerek, hukuka aykırı delil dışlandığında, sanığın mahkumiyetine yeter, her türlü derecede şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmamasından dolayı CMK’nın 223/2-e madde, fıkra ve bendi gereğince beraat kararı verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,2- Kabul ve uygulamaya göre de:Sanığa isnat edilen gizliliğin ihlali suçu TCK’nın 285. maddesinin 1. fıkrasında, “Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlâl eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, soruşturma aşamasında alınan ve kanun hükmü gereğince gizli tutulması gereken kararların ve bunların gereği olarak yapılan işlemlerin gizliliğinin ihlâli açısından aleniyetin gerçekleşmesi aranmaz.” şeklinde düzenlemiş ve maddenin 3. fıkrasında fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde cezanın yarı oranında artırılacağı ifade edilmiş iken, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 92. maddesi ile yapılan değişiklikle aynı suç anılan maddenin 2. fıkrasında “Soruşturma evresinde alınan ve soruşturmanın tarafı olan kişilere karşı gizli tutulması gereken kararların ve bunların gereği olarak yapılan işlemlerin gizliliğini ihlal eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenerek hapis cezası ile adli para cezası seçenek olarak öngörülmüş; ancak, maddenin 4. fıkrasında suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi değil, kamu görevlisi tarafından görevinin sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlenmesi halinde cezanın yarı oranında artırılacağının belirtilmiş olması karşısında, TCK’nın 7/2. madde ve fıkrasındaki, “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü gereğince suçun işlendiği zamandaki kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunun ilgili tüm hükümlerinin somut olaya ayrı ayrı uygulanması ve her iki kanuna göre hükmedilecek sonuç cezalar belirlendikten sonra sanığın lehine olan kanunun tespiti ile lehe kanunun bir bütün halinde uygulanması ve bu durumun hükmün gerekçesine yansıtılması suretiyle hüküm tesisi gerektiği gözetilmeden, sonuç olarak adli para cezası hükmedileceğinin açıklanmış olması karşısında suç tarihinde yürürlükte bulunan düzenleme sanık lehine olmasına rağmen 6352 sayılı Kanun’un 92. maddesi ile değiştirilen düzenlemenin seçenek ceza öngörmesi ve adli para cezası tercih edilmesi nedeniyle daha lehe olduğuna dair soyut ve yanılgılı gerekçelere dayalı olarak, iddianamede gizliliğin ihlali ve görevi kötüye kullanma olarak nitelendirilen eylemin bir bütün halinde gizliliğin ihlali suçunu oluşturduğunun kabul edilmesinden dolayı 4483 sayılı “Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun” hükümlerine göre soruşturma izni alınması için durma kararı verilip verilmeyeceğinin, TCK’nın 6352 sayılı Kanun’un 92. maddesi ile değiştirilen 285. maddesinin 4. fıkrasının ve TCK’nın 53. maddesinin 5. fıkrasının uygulanma olanağının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği de dikkate alınmadan, sanık hakkında 06.03.2014 tarihli bozma ilamından önceki 20.11.2012 tarihli hükümde sanığın neticeten 20 eşit taksitte ödenmek üzere 10 ay hapis cezasından çevrilen 300 gün karşılığı 6.000,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ve hükmün sadece sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi nedeniyle bu hususun 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 326/son maddesi gereğince sanık yönünden kazanılmış hak teşkil ettiği de nazara alınmadan, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, sanığın, TCK’nın 6352 sayılı Kanun’un 92. maddesi ile değiştirilen 285/2, 62/1, 52/2-4. maddeleri gereğince 20 eşit taksitte ödenmek üzere 304 gün karşılığı 6.080,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilerek, kazanılmış hak ilkesi de ihlal edilmek suretiyle yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 19.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Ceza Genel Kurulu 2013/1-251 E. , 2013/454 K. “İçtihat Metni” İtirazname :2012/86015Yargıtay Dairesi : 1. Ceza DairesiMahkemesi : BATMAN Ağır CezaGünü : 27.12.2011Sayısı : 204-369 Kasten öldürme suçundan sanık Ş.T’in 5237 sayılı TCK’nun 81/1, 29/1 ve 62. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Batman Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.12.2011 gün ve 204-369 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.11.2012 gün ve 3861-8423 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.01.2013 gün ve 86015 sayı ile;“… Tanık Ö.F. Tikit mahkemedeki beyanında; ‘O gün elektrikler kesilmişti, annem balkona çıkıp ağlıyordu, ambulans gelmişti, babam bir yere kadar gitmişti, gelince balkonun kapısı açıktı, anneme niye ağlıyorsun dedi, bana da ‘geç salona otur’ dedi, başka bir şey hatırlamıyorum, dedi. Tanığa 22.11.2009 tarihli Emniyet müdürlüğündeki ifadesi okundu soruldu: Babamın üzerinde kırmızı elbise yoktu, beyaz gömleğinin üzerinde ketçap gibi kırmızı bir leke vardı, annem babama ‘ne oldu, neden üzerinde kırmızı kan var’ dedi, babam da birisinin arkadaşını vurduğunu, oradan kan bulaştığını söyledi, kanın nasıl bulaştığını tam söylemedi, annemin arkadaşı ölünce annem ağladı, sonra babam bana kardeşim ile beni babaanneme bırakacağını söyledi, oradan birlikte anneannemlere gittik, babam orada anneanneme ve dedeme ‘bana çok soru soruyorsunuz, sormazsanız düşüneceğim’ dedi, anneannem annemin ağladığını görünce babama ‘bu niye ağlıyor’ dedi, babam eve ilk geldiğinde üzerindeki kırmızı lekeli gömleği çıkartarak kirli sepetine attı, akşam eve geldiğimizde de ben yattıktan sonra annemle babam tartışıyorlardı, annem babama ‘sen öldürdün’ diyordu, babam da ‘ben öldürmedim, yüzü maskeli biri öldürdü’ dedi,…Şeklinde anlatımlarda bulunmuşlardır.Ölü muayene ve otopsi tutanağına göre maktulün ölümünün sağ temporal bölgeden giren ateşli silah mermi çekirdeğinin sol kulağın 8 cm üzerinde çıkış yapan kafatası kemiği kırılmasına bağlı müterafik beyin kanaması ve beyin doku harabiyetidir.Olay yerinde bulunan silahtaki parmak izinin, mukayeseye elverişsiz nitelikte olduğu tespit edilmiştir.Sanığı ellerinde, giysilerinde ve çamaşır sepetinden alınan pantolonunda atış artığına rastlanmamıştır.Maktulün, sağ el avuç içi, sağ el üstü, sağ kulak üstte atış artığı tespit edilmiştir.Ateşli silah mermi çekirdeği giriş deliği cilt altı bulgularına göre bitişik atış mesafesinden yapılmıştır.Olay yerinde bulunan 2. mermi kovanının, intihar edecek kişinin intihar etmeden önce dikkat çekmek için veya başka bir sebepten bir el havaya ateş edip, sonrada kafasına ateş etmiş olabilecektir.Görüldüğü gibi, sanığın mahkûmiyetine esas teşkil eden 1. kanıt, Sanık Ş.’e ait mont üzerinde tespit edilen atış artıklarıdır.Sanığın; ‘Ceketimde barut artığı kalması olayı ile ilgili olarak bizim yaptığımız iş sebebiyle listesini sunacağım maddelerin yüklemesini yapıyoruz o barut artığına benzer atık oradan bulaşmış olabilir’ şeklindeki savunması karşısında, mahkemece sanık Ş.’e ait mont üzerindeki atış atıkları ile ilgili Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden alınan 20.09.2010 tarihli raporun Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarından alınan atıfta bulunularak düzenlenip esasen söz konusu mont üzerine atış artıklarının sanığın çalıştığı işe bağlı mı yoksa kurşun artığı olduğu konusunda bakımından teknik açıdan ayrımına yapılamayacağı, dolayısıyla sanığa ait mont üzerindeki atıkların atış artığı olduğu kesin tespit edilemediği gibi nasıl bulaştığı da tam olarak belirlenememiştir. Ayrıca olayın oluşumu ile ilgili çelişkili bilgilerin yanında, saptanan bir diğer olgu ise maktulün daha önce intihar edeceği beyanlarıdır. Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan ‘in dubio pro reo’ kuşkudan sanık yararlanır kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat teorikte olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir ihtimale değil, kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilmesinin tek yolu budur.Sanığın mahkûmiyetine esas teşkil eden 2. kanıt ise, sanığın 16.02.2000 doğumlu Tanık Ö. F. T.’in beyanıdır.Tanık Ö.F.T.; gerek polis ve gerekse mahkemedeki beyanında; babasının üzerindeki kırmızı lekenin ne olduğu, annesinin ölmüş diye ağlaması, annesinin hastaneye gideceğini söylemesi ve babasının karşı çıkması, annesi ile babasını tartışmaları, annesinin babasına ‘sen öldürdün’ demesi, babasının ‘ben öldürmedim, yüzü maskeli biri öldürdü, ben vuran adamı görmedim’ beyanları dikkate alınarak;16.02.2000 doğumlu olan tanık Ö. F. T. Batman Devlet Hastanesi 21.04.2005 tarihli raporuna göre ‘mikrosefali’ hastası olan tanığın, mahkeme dosyasının Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, adı geçen hastalığı olan tanığın beyanına itibar edilip edilmeyeceği hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor alındıktan sonra sanığın hukuki durumunun nitelendirilmesi gerektiği gözetilmeyerek eksik soruşturmayla hüküm kurulması,İnsan öldürme suçundan annesi ve babası sanık olarak yargılanan tanığa, CMK’nın 45. maddesi gereğince tanıklıktan çekilme hakkı hatırlatılmaması 5271 sayılı Yasanın 45 ve 48. maddelerine aykırıdır.Somut olay değerlendirildiğinde;Maktulün, sanık Ş.’in eşi N.‘i sevdiği, N.’e, eşinden boşanıp kendisi ile evlenmesini istediği, N.’in evli olup çocuklarının bulunması nedeniyle maktulün talebini kabul etmemesi halinde intihar edeceğini sık sık dile getirdiği, olay günü olaydan önce N. ile 5-10 dakika kadar görüştüğü ve saat 21:45 sıralarında sanıkların evlerinin karşısında kafasından aldığı tek kurşun darbesi ile ölü vaziyette bulunduğu, sanık tarafından öldürülmesi kuşkuda kaldığı, kuşkudan sanık yararlanır ilkesi gereğince sanığın beraatına karar verilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur. CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 19.02.2013 gün ve 156-1205 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçun sübutuna ilişkin ise de, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkı hatırlatılmadan alınan beyanın hükme esas alınmasının mümkün olup olmadığı hususu öncelikle değerlendirilmelidir.İncelenen dosya kapsamından;Maktul, sanık ve sanığın eşi N.’in TPAO Batman İşletmesinde çalıştıkları, olaydan yaklaşık dört yıl önce maktulün, N.’e kendisini sevdiğini, evlenmek istediğini söyleyerek, eşinden boşanmasını istediği, N.’in bu teklifi kabul etmemekle birlikte olay gününe kadar maktulle görüşmeye devam ettiği, yoğun görüşme trafiğinin telefon kayıtlarına yansıdığı, olaydan yaklaşık altı ay önce maktul ile N.’in ilişkisinden sanığın haberdar olduğu, sanığın maktul ile görüşerek eşini rahatsız etmemesini istediği, sanığın bu isteğini maktulün kabul etmediği gibi sanıktan N.’den boşanmasını istediği,Olay günü saat 21.30-22.00 sıralarında, Batman şehir merkezinde elektriklerin kesik olduğu bir zaman diliminde, sanığın evinin bulunduğu sokakta ve sanığın evine çok yakın mesafede, iki el silah sesinin duyulduğu, silah sesinden sonra maktulün sokak ortasında yattığını görenlerin ihbarda bulunması üzerine acil sağlık ekibinin olay yerine geldiği, tıbbi müdahaleye rağmen maktulün olay yerinde hayatını kaybettiği, olay yerinde 7.65 mm çaplı bir silah, iki adet boş kovan ile kapalı vaziyette bir bıçağın ele geçtiği, silahın üzerinde bulunan parmak izinin karşılaştırmaya elverişli olmadığı, maktulün sağ el avuç içi, sağ el üstü ve sağ kulak üstünde atış artığına rastlanıldığı, olaya ilişkin görgü tanığının bulunmadığı, maktulün olaydan kısa bir süre önce bilardo salonunda bulunduğu bilgisine ulaşılması üzerine bir kısım tanıkların dinlendiği, tanık anlatımlarına göre maktulün tanık Yaşar Yıldız ile birlikte bilardo salonundan çıktığı ve salonunun önünde ayrıldıkları,Soruşturma sırasında maktulün, sanığın eşi N.’le telefonla görüşmelerinin olduğunun tespit edilmesi üzerine şüphelerin sanık ve hakkında beraat hükmü kesinleşen N. üzerinde yoğunlaştığı, olay tarihinden geriye doğru 6 aylık telefon dökümleri incelendiğinde maktul ile N.’in yoğun telefon görüşmelerinin olduğu, mutad olmayan zaman dilimlerinde mesajlaştıkları, olay günü de saat 15.34’te maktulün N.’yi arayıp telefonla görüştüğü, olay saatinden 15-20 dakika önceye kadar maktulün N.’ye mesajlar gönderdiği, son mesajın olaydan hemen önce saat 21.24’te maktul tarafından N.’ye gönderildiği,Ölü muayene ve otopsi tutanağında, maktulün sağ temporal bölgeden giren ateşli silah mermi çekirdeğinin sol kulağın 8 cm üzerinde çıkış yapan kafatası kemiği kırılmasına bağlı müterafik beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti sonucu öldüğünün belirtildiği, kriminal rapora göre ölüme neden olan atışın bitişik atış olduğu,Sanık ve hakkında beraat hükmü kesinleşen N.’nin emniyet müdürlüğünde susma haklarını kullandıkları,Sanığın 16.02.2000 doğumlu oğlu Ö. F. T.’nin emniyet müdürlüğünde avukat huzurunda iki polis memuru tarafından beyanının alındığı, tanığın sanık babası aleyhine anlatımlarda bulunduğu, Cumhuriyet savcısı tarafından beyanının alınması yoluna başvurulmadığı,Yargılama sırasında tanık Ö. F. T.nin 23.09.2010 tarihli celsede tanık sıfatıyla mahkeme huzuruna alındığı, usulüne uygun kimlik tespiti yapıldıktan sonra tanıklıktan çekinme hakkı hatırlatılmadan yeminsiz olarak beyanının alınmasına geçildiği,Tanık Ö. F.T.’in beyanında; olay günü akşam saatlerinde elektriklerin kesildiğini, babası olan sanığın dışarı gittiğini, sanığın eve geldiğinde beyaz gömleğinin üzerinde ketçap gibi kırmızı bir leke olduğunu, annesinin sanığa neden üzerinde kan olduğunu sorduğunu, sanığın birisinin arkadaşını vurduğunu, oradan kan bulaştığını söylediğini, annesinin arkadaşı maktulün öldüğünü duyunca ağladığını, daha sonra sanık ile annesinin kardeşiyle birlikte kendisini babaannesine bıraktıklarını, sanığın eve ilk geldiğinde üzerindeki kırmızı lekeli gömleği çıkartarak kirli sepetine attığını, akşam eve geldiklerinde annesi ile sanığın tartıştığını, annesinin sanığa “sen öldürdün” dediğini, sanığında “ben öldürmedim, yüzü maskeli biri öldürdü” dediğini ifade ettiği,Tanığın beyanı alındıktan sonra sanık müdafiince tanığa çekinme hakkının hatırlatılmamasının usule aykırı olduğu gerekçesiyle mahkemeye itirazda bulunulduğu,Sanık müdafiince aşamalarda, tanık Ö. F.’ın mikrosefali hastası olduğuna ilişkin doktor raporları, özel eğitim rapor ve özel eğitim planlarının sunulduğu, tanığın rahatsızlığı nedeniyle olmamış bazı olayları olmuş gibi anlatabildiği, bu nedenle olaya ilişkin anlatımlarının gerçeği yansıtmadığı, beyanına itibar edilip edilmeyeceği hususunda adli tıp kurumundan rapor alınması gerektiğinin ileri sürüldüğü, sunulan raporlara göre tanık Ö. F.’ın büyüme ve gelişme geriliğinin bulunduğu,Tanık Ö. F.’ın beyanında geçen beyaz renkli ve üzerinde kırmızı leke bulunan gömleğin ele geçirilemediği,Yerel mahkemece mahkumiyet hükmüne esas alınan diğer delillerin; olaydan sonra sanığın evinde yapılan aramada ele geçen mont üzerinde atış artığı bulunduğuna ilişkin kriminal raporu, olay yerinde iki adet boş kovan bulunduğuna ilişkin olay yeri inceleme tutanağı ve bu kovanların aynı silahtan atıldıklarına ilişkin kriminal raporu olduğu,Sanığın aleyhine delil olarak değerlendirilen monta ilişkin Adli Tıp Kurumu raporunda ise; analiz sonucu bulunan kurşun ve antimon değerleri montun muhtelif yerlerinde homojen dağılımda olup, ayrıca benzer özellikteki giysi örneğinde yapılan analizlerin mukayesesi sonucu gönderilen mont örneğindeki atış artıkları değerlerinin bilimsel olarak anlamlılık ifade etmediğinin belirtildiği,Yerel mahkeme kararından da açıkça anlaşıldığı üzere mahkumiyet hükmüne esas alınan en önemli delilin sanığın oğlu Ö. F. T.’in anlatımları olduğu,Anlaşılmaktadır.5271 sayılı CMK’nun “Tanıklıktan çekinme” başlıklı 45. maddesi;“(1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı.b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.e) Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.(2) Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek durumda olmayanlar, kanunî temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebilirler. Kanunî temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda karar veremez.(3) Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler”,“Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme” başlıklı 48. maddesi;“(1) Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir” şeklinde hükümler içermektedirTanık, kendisine karşı yürütülmeyen bir ceza soruşturmasında, olay hakkında beş duyusu ile edindiği algılamaları ifadesiyle açığa vuran kişidir. Herkes tanık olma ehliyetine sahip olduğundan çocuklar ve akıl hastalarının da tanıklığına başvurabilecektir. Ancak tanığın anlatımlarına itibar edilip edilmeyeceği yargılama makamının takdirindedir. Ceza muhakemesinde, tanık dinlemeye yetkili makam soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde ise, mahkeme, naip hakim veya istinabe olunan hakimdir.Tanıklık, kamu hukukundan doğan toplumsal bir ödevdir. Bu nedenle tanığın, hukuka uygun olarak yapılan davet üzerine adli makamlar önüne gelmek, bildiklerini doğru olarak anlatmak ve yemin etme ödevi bulunmaktadır. Bununla birlikte ceza muhakemesinde tanığa bazı haklar da tanınmıştır. Tanığın; tanıklıktan çekinme, kendisi ve yakınları aleyhine açıklamada bulunmaktan çekinme, haklarını öğrenme, korunma, tazminat ve masraflarını isteme hakkı vardır.Tanığı dinleyecek olan makam tarafından önce tanığın kimliği ve güvenirliği belirlenmelidir. Bu amaca yönelik olarak tanığın adı, soyadı, yaşı, işi, yerleşim yeri, işyeri, geçici olarak oturduğu yerin adresi, varsa telefon numaraları, şüpheli, sanık veya mağdurla olan ilişkisine dair sorular yöneltilecektir. Bu şekilde tanığın kimliği, olayın tarafları ile olan ilişkisi ve güvenirliğine ilişkin bilgiler alındıktan sonra tanığa hakları hatırlatılmalı, bu hatırlatma yapıldıktan sonra da tanıklık görevinin önemi ve uyması gereken kurallar anlatılmalıdır.Tanık, şüpheli ve sanıkla aralarındaki yakınlık nedeniyle tanıklıktan çekinebileceğine ilişkin olan CMK’nun 45. maddesine göre, şüpheli ve sanığın nişanlısı, evlilik bağı kalmasa bile eşi, kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu, üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları, aralarında evlatlık bağı bulunanlar tanıklıktan çekinebilecektir.Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek durumda olmayanlar, kanuni temsilcilerinin rızasıyla, tanık olarak dinlenebilecek, kanuni temsilci, şüpheli veya sanık ise bu kişilerin çekinmesi konusunda karar veremeyecektir. Bu durumda kimin tanığın tanıklıktan çekinme hakkı konusunda karar vereceği kanunda gösterilmemiştir. Ancak yaş küçüklüğü durumunda çocuğun anne ve babasından birisi şüpheli ve sanık ise diğerinin rızasıyla çocuk tanık olarak dinlenebilir.Tanıklıktan çekinme hakları olan kimselere, bu hakları dinlemeye başlamadan önce hatırlatılmalı, bu hakları kullanıp kullanmayacakları hususu sorulup, keyfiyet tutanağa yazılmalıdır. Tanıklıktan çekinme hakkı bulunan bir kimsenin bu hakkının kendisine hatırlatılması zorunlu olduğundan, bu hak hatırlatılmadan dinlenilmesi halinde beyanlarının delil olarak değerlendirilmesi de artık mümkün değildir.Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Maktul ile sanığın eşi N.’nin aynı işyerinde çalıştıkları, olaydan dört yıl kadar önce maktulün N.’ye onu sevdiğini, onunla evlenmek istediğini söylediği, N.’nin bu teklifi kabul etmediği ancak maktulle de görüşmeye devam ettiği, N.’nin olaydan altı ay kadar önce durumu eşi sanığa anlattığı, bunun üzerine sanığın maktulle görüştüğü, bu görüşmede maktulün sanığa da N.’i sevdiğini, onunla evleneceğini, aradan çekilmesini söylediği, sanığın bu teklifi kabul etmediği, bu görüşmeye rağmen N.’in olay gününe kadar maktulle irtibatını devam ettirdiği, olaydan bir gün önce de sanığın maktul ile aynı konuda görüştüğü, bu görüşmede de maktulun sanığa N. ile arasından çekilmesini söylediği, olay günü saat 15.34’te maktulün telefonla N.’yi aradığı, bu görüşmeden sonra mesajlaşmaya devam ettikleri, son mesajın maktul tarafından 21.24’te gönderildiği, 21.45 sıralarında sanığın evinin bulunduğu sokakta iki el silah sesi duyulduğu, maktulün sanığın evinin önünde ölü olarak bulunduğu, sanık ve hakkında beraat kararı kesinleşen N.’nin suçlamaları kabul etmediği anlaşılan ve görgü tanığı bulunmayan olayda, yerel mahkemenin hükme esas kabul ettiği ve mahkumiyet kararına dayanak oluşturduğu en belirleyici delilin sanığın oğlu Ö. F. T.’in anlatımları olduğu, tanığın soruşturma aşamasında usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısı tarafından beyanının alınmadığı, yargılama aşamasında da CMK’nun 45. maddesi uyarınca tanıklıktan çekinme hakkı olduğu hatırlatılmadan beyanının alınması suretiyle usul kurallarına aykırı davranıldığı anlaşıldığından, yerel mahkeme hükmünün sair yönleri incelenmeksizin öncelikle belirlenen bu usuli nedenden dolayı bozulmasına karar verilmelidir.Diğer taraftan, dosya kapsamına göre tanık Ö. F.T.nin mikrosefali hastası olduğu, hastalığı nedeniyle büyüme ve gelişim geriliğinin bulunduğu anlaşılmakta olup, tanığın tanıklığına başvurulmadan önce Adli Tıp Kurumuna sevkinin sağlanarak, hastalığı nedeniyle beyanlarına itibar edilmesinin mümkün olup olmadığı hususunda rapor aldırılması da gerekmektedir.Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, yerel mahkeme hükmünün mikrosefali hastası olan tanık Ö. F.T.’in Adli Tıp Kurumuna sevkinin sağlanarak mevcut hastalığı nedeniyle beyanlarına itibar edilmesinin mümkün olup olmadığı hususunda rapor aldırılmadan ve tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkı hatırlatılmadan beyanının alınması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,2- Batman Ağır Ceza Mahkemesinin 27.12.2011 gün ve 204-369 sayılı hükmünün, mikrosefali hastası olan tanık Ö. F. T.’nin Adli Tıp Kurumuna sevkinin sağlanarak mevcut hastalığı nedeniyle beyanlarına itibar edilmesinin mümkün olup olmadığı hususunda rapor aldırılmadan ve tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkı hatırlatılmadan beyanının alınması isabetsizliğinden BOZULMASINA,3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.11.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
8. Ceza Dairesi 2019/23580 E. , 2020/837 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ :Asliye Ceza MahkemesiSUÇ : 6136 sayılı Yasaya aykırılıkHÜKÜM : MahkumiyetGereği görüşülüp düşünüldü: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 20. ve 22. maddelerinde, kişilerin özel yaşamlarının ve haberleşmenin gizliliği ilkeleri güvence altına alınmış, 38/6. maddesinde, kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği ifade edilmiş, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 119/2. maddesinde arama karar veya emrinde; aramanın nedenini oluşturan fiil, aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerlerin adresi ya da eşya, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresinin açıkça gösterilmesi gerektiği belirtilmiş, aynı Yasanın 206/2-a ve 217/2. maddelerinde de yasa ve hukuka aykırı delillerin hükme esas alınamayacağı açıklanmıştır.Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği 7. maddesine göre; kolluk amirinin arama izni vermesi halinde Cumhuriyet Savcısının ne şekilde hangi vasıtalar ile arandığı ve neden ulaşılmadığına dair ayrıntılı bir tutanak tutulması gerektiği; somut olayda polis uygulama noktasında duran sanığın aracında arama yapılmasını gerektirir makul şüphe bulunduğunu gösterir herhangi bir gerekçe bulunmadığı ve 10.11.2009 tarihli tutanağa göre de; Cumhuriyet Savcısının arandığına ilişkin bir bilgi ve belge olmadan doğrudan kolluk amirinin izni ile aramanın yapıldığının anlaşıldığı, dolayısıyla sanığın aracında arama yapılabileceğine ilişkin Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği 7. maddesine göre usulüne uygun bir arama kararının bulunmadığı halde, anılan yerde yapılan arama ve el koyma işlemlerinin hukuka aykırı olduğu, ele geçirilen suç eşyasının hukuka aykırı yöntemle elde edilmiş delil olmasından dolayı hükme esas alınamayacağı gözetilmeden, sanık hakkında atılı suçtan yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,Yasaya aykırı, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK.nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 15.01.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.