9. Hukuk Dairesi 2016/26885 E. , 2017/16188 K. MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (İŞ) DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine, işe iadesine ve yasal sonuçlarına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I A- Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili; davacının iş sözleşmesinin sendikal sebeple feshedildiğini belirterek, işe iadesine ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri Kanunu’nun 25. maddesi uyarınca sendikal tazminatın davalı işverenden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. B- Davalı Cevabının Özeti: Davalı işveren vekili, davacının çalıştığı kısa süre içinde görevinin yetkinliğine sahip olmadığının tespit edilmesi nedeni ile iş sözleşmesinin fesh edildiğini savunmuştur. C- Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, fesih tarihinde davacının işe iade davası şartlarından olan 6 aylık kıdeminin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. D- Temyiz: Kararı davacı temyiz etmiştir. E- Gerekçe: İşverence yapılan feshin sendikal nedene dayanıp dayanmadığı hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur. Sendikal tazminat 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 25 inci maddesinde düzenlenmiş, işçilerin işe alınmalarının belli bir sendikaya girmeleri veya girmemeleri, sendika üyeliklerini sürdürmeleri veya üyelikten çekilmeleri gibi şartlara bağlanamayacağı hükme bağlanmıştır. Yine, işçiler arasında … şartları veya çalıştırmaya son verilmesi bakımından ayrım yapılamayacağı da yasada öngörülmüştür. Sendikal faaliyetlere katılma da güvence altına alınmıştır. Sözü edilen hükümlerden “fesih dışında” olanlara aykırılık halinde işçinin bir yıllık ücretinden az olmamak üzere tazminata tabi olduğu Yasada açıklanmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin 22.10.2014 tarihli oturumunda verilen 2013/ 1 E sayılı kararında, maddede yer alan “…fesih dışında…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, yürürlüğün durdurulması isteminin koşulları oluşmadığından talebinin reddine karar verilmiştir. Sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçi, feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesine dair dava açma hakkına sahiptir. İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde, 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilir. İşçinin işe başlatılmaması hâlinde, ayrıca 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen tazminata hükmedilmez. İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiği iddiası ile açılacak davada, feshin nedenini ispat yükümlülüğü işverene aittir. Feshin işverenin ileri sürdüğü nedene dayanmadığını iddia eden işçi, feshin sendikal nedene dayandığını ispatla yükümlüdür. Fesih dışında işverenin sendikal ayrımcılık yaptığı iddiasını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak işçi sendikal ayrımcılık yapıldığını güçlü biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren davranışının nedenini ispat etmekle yükümlüdür. Dairemizce, sendikal tazminat davalarında ispat yükünün işçide olduğu hallerde, işyerinde çalışan ve sendikaya üye olan işçilerin sayısı, hangi tarihlerde üye oldukları, üyelikten çekilen işçilerin olup olmadığı, işyerinde çalışmakta olan işçilerin bulunup bulunmadığı, aynı dönemde yetki prosedürünün işletilip işletilmediği, işyerinde önceki dönemlerde toplu iş sözleşmelerinin bağıtlanıp bağıtlanmadığı, yeni işçi alınıp alınmadığı ve alınmışsa yeni işçilerin sendikalı olup olmadığı gibi hususlarla, işverence ekonomik veya teknolojik nedenlere dayalı bir fesih yoluna gidilmesi durumunda teknik yönden bu durumun araştırılması gibi ölçütler belirlenmiştir. Somut uyuşmazlıkta mahkemece dinlenen tanık beyanları, T.C. … ve … … Bakanlığı … Genel Müdürlüğünün cevabı ve ekleri incelendiğinde davacının sendikal faaliyetlerde aktif olduğu, iş akdinin feshi sonrası davalı işyerinde sendikaya üyeliklerinden toplu istifalar olduğu, bu durum ile davacının feshi arasında bağlantı olduğu ortadadır. Sendikal neden kanıtlandığına göre sendikal nedende yukarıda da ayrıntılı olarak belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonrası 6 aylık kıdem aranmamaktadır.Fesih geçersiz olup sendikal nedene dayanmaktadır. Dosya kapsamındaki mevcut belge ve beyanlarla davanın kabulü gerekirken davacının kıdem süresinin 6 aydan az olması sebebi ile davanın reddine karar verilmesi hatalıdır. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20/3 maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. Yukarıda açıklanan gerekçe ile; 1. Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, 2. Feshin GEÇERSİZLİĞİNE ve davacının İŞE İADESİNE, 3. Feshin sendikal nedene dayanması nedeni ile davacının başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın tazminat miktarını takdiren davacının 1yıllık brüt ücreti tutarında BELİRLENMESİNE, 4. Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer hakların davalıdan tahsilinin GEREKTİĞİNE, 5. Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 6. Davacının yaptığı 479.50 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 7. Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre belirlenen 1.980,00 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 8. Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde ilgilisine iadesine, Kesin olarak oyçokluğu ile 19.10.2017 günü karar verildi.
Daily Archives: 10/09/2020
9. Hukuk Dairesi 2015/13969 E. , 2017/16218 K. MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ DAVA : Davacı, icra takibine yapılan itirazın iptali, takibin devamı ile %40 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I A) Davacı İsteminin Özeti: Davacı işveren vekili, davalı işçinin 13/12/2010 tarihinden itibaren müvekkili bankada çalışmaya başladığını, taraflar arasında akdedilen hizmet sözleşmesi gereği davalının işe başlama tarihinden itibaren iki yıl süreyle çalışmayı kabul ve taahhüt ettiğini, taahhüt ettiği süreden önce sözleşmede belirtilen nedenler dışında feshetmesi halinde cezai şart ödemekle yükümlü kılındığını, davalının 04/05/2011 tarihine verdiği istifa dilekçesi ile iş sözleşmesini feshederek aynı gün iş yerinden ayrıldığını, bu davranışıyla iş sözleşmesine aykırı davrandığını, ayrıca davalının ihbar öneline uymadan işten ayrıldığını, bu nedenle hakkında … … 9 İcra Müdürlüğünün 2013/6773 Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını ancak davalının haksız olarak takibe itiraz ettiğini beyanla itirazın iptali ile takibin devamına ve %20 den az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmolunmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı işçi vekili, iş sözleşmesinde cezai şartın yalnızca davacı aleyhine düzenlendiğini, uygulama gereği cezai şartın geçersiz olacağını, taraflar arasında akdedilen hizmet sözleşmesinin belirsiz süreli olduğunu, bu nedenle de cezai şartın geçersiz kabul edilmesini gerektiğini, müvekkilinin iş akdini evlilik nedeniyle haklı sebeple feshettiğini ancak zorla istifa dilekçesi imzalattırıldığını, bu nedenle ihbar tazminatı talebinin de yerinde olmadığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur. C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davalının davacı işverenlikte 13/12/2010-04/05/2011 tarihleri arasında çalıştığı, taraflar arasında akdedilen 08/12/2010 tarihli hizmet sözleşmesinin 6. maddesinde davalının banka tarafından verilecek eğitimin bitim tarihinden itibaren iki yıl süreyle bankada çalışmayı kabul ve taahhüt ettiği, 7. maddesinde taahhüt edilen süreden önce davalının İş Kanunun 24. maddesi dışındaki sebeplerle ve evlilik nedeniyle işten ayrılması veya İş Kanunun 25. maddesinde düzenlenen sebeplerle iş akdinin feshine sebep olması durumunda giydirilmiş son brüt ücret tutarının 3 katı tutarında cezai şartı ödemekle yükümlü olduğunun, davacı bankanın davalının iş akdini haksız nedenle feshetmesi halinde personele aynı cezai şartı ödeyeceğinin belirtildiği, davalı işçinin davacı işverenlikte istihdam edildiği konum göz önüne alındığında, belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması şeklinde belirlenen yasal unsurun mevcut olmadığı, öte yandan davalının davacı iş yerindeki görevi dikkate alındığında belirli süreli hizmet sözleşmesi ile çalışmasını gerektirir bir duruma da rastlanmadığından taraflar arasında akdedilen hizmet sözleşmesinin belirsiz süreli olduğu ve belirsiz süreli sözleşmelerde cezai şart düzenlemesi kabul edilemeyeceği, davalının 02/06/2010 tarihinde evlendiği ve dosya arasında bulunan istifa yazısının 04/05/2011 tarihli olduğu, 1475 sayılı İş Kanunun halen yürürlükte bulunan 14. maddesi uyarınca iş akdini sonlandıran davalının yasal hakkını kullanmış olduğu dikkate alınmak suretiyle davacıya ihbar tazminatı ödemesi gerektiğinin davacı tarafça ispatlanmamış olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. D) Temyiz: Kararı davacı işveren vekili temyiz etmiştir. E) Gerekçe: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 420 nci maddesi “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” hükmünü getirmiştir. Bu itibarla hizmet sözleşmelerine işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersiz, işçi lehine konulan cezai şartlar ise geçerli kabul edilmelidir. Cezai şartın işçi ve işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şartın işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olmaması sonucunu da ortaya koymaktadır. Başka bir anlatımla işçi aleyhine olarak belirlenen cezai şartın, koşulları ve ceza miktarı bakımından işverenin sorumluluğunu aşması düşünülemez. İki taraflı cezai şartta işçi aleyhine bir eşitsizlik durumunda, cezai şart hükmü tümden geçersiz olmamakla birlikte, işçinin yükümlülüğü işverenin sorumlu olduğu miktarı ve halleri aşamaz. İşçiye verilen eğitim karşılığı belli bir süre çalışması koşuluna bağlı olarak kararlaştırılan cezai şart tek taraflı olarak değerlendirilemez. İşçiye verilen eğitim bedeli kadar cezai şartın karşılığı bulunmakla eğitim karşılığı cezai şart hükmü belirtilen ölçüler içinde geçerlidir. Gerek belirli gerekse belirsiz iş sözleşmelerinde, cezai şart içeren hükümler, karşılıklılık prensibinin bulunması halinde kural olarak geçerlidir. Ancak, sözleşmenin süresinden önce feshi koşuluna bağlı cezai şartın geçerli olabilmesi için, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin belirli süreli olması zorunludur. Asgari süreli iş sözleşmelerine de aynı şekilde hükümler konulması mümkündür. Belirsiz süreli bir iş sözleşmesinde asgari … süresi kararlaştırıldığı durumlarda da asgari süreye riayeti sağlama amacına yönelik cezai şart kararlaştırılabilir. Dolayısıyla gerek belirli gerekse asgari bir … süresi öngören belirsiz süreli iş sözleşmelerinde, cezai şart içeren hükümler, karşılıklılık prensibinin bulunması halinde kural olarak geçerlidir. İşçiye işverence verilen eğitim, işçinin iş yerinde mal ve hizmet üretimine katkı sağlanması sebebiyle işveren yararına olmakla birlikte, verilen eğitim sayesinde işçi daha nitelikli hale gelmekte ve ileride daha kolay iş bulabilmektedir. Bu nedenle işçiye masrafları işverence karşılanmak üzere verilen eğitim karşılığında, işçinin belli bir süre çalışmasının kararlaştırılması mümkündür. İşçinin de verilen eğitim karşılığında işverene belli bir süre iş görmesi işverene olan sadakat borcu kapsamında değerlendirilmelidir. Bununla birlikte verilen eğitimin karşılığında yükümlenilen … süresinin de eğitimin türü ve masrafları ile uyumlu olması gerekir. İşçiye verilen eğitimin karşılığında işverence yapılan masraflar salt işçi bazında yazılı delille ispatlanmalıdır. İşverenin toplu olarak verdiği eğitimler sebebiyle yapmış olduğu giderlerin işçi başına düşen tutarı, aynı dönemde eğitim alan işçi sayısına bölünmek suretiyle belirlenir. İşçiye verilen eğitim ile ilgili olduğu belirlenmeyen giderlerden işçinin sorumlu olduğu düşünülemez. Yine işçi tarafından karşılanmış olan eğitim giderleri bu kapsamında dışında kalır. İşverenin toplu olarak verdiği eğitimler sebebiyle yapmış olduğu giderlerin işçi başına düşen tutarı, aynı dönemde eğitim alan işçi sayısına bölünmek suretiyle belirlenmesi gerekir. Eğitime ilişkin tüm belge ve bilgiler getirtilip sonucuna göre eğitim gideri hesaplanmalıdır. Eğitim giderinde yapılan eğitimin çalışılan ve çalışılmayan süreye oranlanması ve kıstelyevm esasına göre belirlenmesi gerekir. İşverence işçi adına yapılan eğitim giderlerinin tamamı yerine, işçinin çalıştığı ve çalışması gereken sürelere göre oran kurularak indirim yapıldıktan sonra kalan miktarının tahsiline karar verilmesi gerekir. Gerçekten işçi, eğitimden sonra çalışmayı yükümlendiği sürenin bir kısmında çalışmış ise işverene bu konuda katkı sağlamış olmaktadır. İşçinin yükümlü olduğu sürenin tamamında çalışılmış olunması halinde ise, işverence eğitim giderleri istenemez (Yargıtay 9.HD. 6.10.2008 gün 2007/27538 E, 2008/25446 K.). Diğer taraftan, kadın işçinin evlenmesi halinde evliliğinden itibaren bir yıl içinde evlilik nedeniyle iş sözleşmesini fesih imkanı vardır. (1475, 14/1. fıkra). Kadın işçinin evlilik sebebiyle fesih hakkı evlilik tarihinden itibaren başlar. Kadın işçinin evlilik öncesinde de bu hakkını kullanması da olanaksızdır. Kadın işçinin iş sözleşmesinin bulunduğu sırada evlenmesi gerekir. Yoksa işe girdiği anda zaten evlenmiş durumda olan bir kadın işçinin evlilik nedeniyle evliliği izleyen bir yıl içinde haklı fesih imkanı olmaması gerekir. İşçinin 1475 sayılı Yasanın 14 üncü maddesi hükümleri uyarınca emeklilik, muvazzaf askerlik, evlilik gibi nedenlerle iş sözleşmesini feshetmesi durumunda işverenin ve işçinin ihbar tazminatı talep hakkı bulunmamaktadır. Dosya içeriğine göre davacı işveren, davalı işçiye eğitim verdiğini, bunun karşılığı olarak da en az iki yıl çalışılacağına dair sözleşme imzalandığını ve sözleşmede eğitim gideri ile süreden önce feshinden dolayı karşılıklı cezai şart tazminatı kararlaştırıldığını, davacının süreden önce ayrılması nedeni ile cezai şart tazminatı ve ihbar tazminatı talep ettiklerini iddia etmiştir. Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin VII. Maddesi incelendiğinde sözleşmenin asgari süre içerdiği anlaşılmaktadır. Bu durumda karşılıklı olmak koşulu ile cezai şart tazminatına yönelik hüküm geçerli olduğu gibi eğitim giderine yönelik cezai şartta işçi aleyhine olsa bile verilen eğitim giderinin talep edilmesi nedeni ile hakedilen gider kadar geçerlidir. Bu nedenle mahkemenin cezai şartın geçersiz olduğu şeklindeki gerekçesi hatalıdır. O nedenle cezai şart tazminatı özellikle eğitim gideri yönünden yukarda belirtilen ilkelere göre değerlendirilmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir. Diğer taraftan davacı iş sözleşmesini 08.12.2010 tarihinde imzalamıştır. Evlenmesi ise bu tarihten önce 02.06.2010 tarihinde olup, işe girdiğinde evli olan davacının işe girdikten sonra bu nedenle fesih hakkını kullanması yasaya aykırı olacaktır. İşçinin feshi haksız olduğundan davacı işveren ihbar tazminatını talep etmesi de yasaya uygundur. İhbar tazminatına yönelik davanın reddi de hatalıdır. F) Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 19.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
17. Hukuk Dairesi 2018/3663 E. , 2020/3457 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ : Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı kabulüne dair verilen hüküm, süresi içinde davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmiş, istinaf isteminin reddine karar verilmiş, davalı … vekili tarafından bu kararın temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacı alacaklı vekili, davalı borçlu… hakkında takip yaptığını, takibin semeresiz kaldığını, borçlunun mal kaçırma amacı ile diğer davalı … ile anlaşarak, Kırıkhan İcra Müdürlüğünün 2015/1580 sayılı dosyasından muvazaalı takip yaptığını belirterek, bu takibin iptalini talep etmiştir. Davalılar …, borçlu…’ın kendisine borçlu olduğunu, bu nedenle takip yaptığını belirterek, davanın reddini gerektiğini belirtmiştir. Davalı … vekili, aynı yönde savunma yapmıştır. Mahkemece, davalı 3. kişi …’ın iptale konu tasarrufun yapıldığı tarihte davalı borçlu …’ın kefili olduğu … Tarım adlı şirkette işçi olarak çalıştığı, ayrıca tarafların tasarruf tarihi itibariyle aynı ilçede ikamet ettikleri, bu haliyle davalı 3. kişi tarafından borçlunun içinde bulunduğu mali durumun bilinebileceği; diğer taraftan davalı 3. kişinin aylık asgari ücret düzeyinde gelirinin olduğu, davalı borçluya karşı başlattığı takibin miktarının 100.000,00 TL olduğu ve bu takibin geçmiş dönük olarak her zaman düzenlenmesi mümkün olan bonoya dayandığı, takibin itiraz edilmeksizin kesinleştiği ve kesinleştikten sonra davalı 3. kişi icra dairesine sunduğu dilekçe ile davalı borçlunun başkaca malvarlığı araştırması yaptırmadan çalıştığı iş yerinin adresini ve ismini bildirerek maaşına haciz konulmasını talep ettiği, asgari ücretle çalışan birisinin geçmiş dönük olarak her zaman düzenlenmesi mümkün olan bono karşılığında 100.000,00 TL borç para vermesinin, takip kesinleştikten sonra borçlunun çalıştığı iş yerinin isim ve adresini bildirerek maaşına haciz konulmasını talep etmesinin davalılar arasında yapılan tasarrufun davacı alacaklı bankaya zarar vermek kastı ile yapıldığı yönünde değerlendirileceği ve açıklanan bu nedenlerle de borçlunun yapmış olduğu tasarrufun İİK 280/1 maddesi uyarınca iptale tabi olduğundan bahisle davanın kabulüne karar verilmiş; karar, davalılar tarafından istinaf edilmiştir. İstinaf mahkemesi de, davalı 3. kişinin asgari ücretle çalışan bir işçi olduğu, bu nedenle bir dönem patronu bulunan kişinin (davalı borçlunun) kendisine 100.000 TL’lik bono vermesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davalıların beyanlarına göre bononun davalı 3. kişinin işçilik alacaklarına karşılık verildiği beyan edilmesine rağmen bonoda nakden verildiğinin yazılı olması, yine davalıların beyanlarına göre davalı 3. kişinin … ‘dan alacaklı olduğu halde bononun davalı borçlu tarafından verilmesi, davalı 3. kişinin takip dosyası kesinleşir kesinleşmez hemen davalı borçlunun maaşına ve emekli ikramiyesine haciz konulması hususunda işlem yapıp başkaca alacağının tahsili hususunda işlem yaptırmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde bononun muvazaalı olduğu kanaatine varıldığından aksi yöndeki istinaf itirazlarına da itibar edilmediği gerekçesi ile davalıların istinaf isteminin reddine karar verilmiş, anılan karar davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir. İlk derece mahkemesince verilen karara yönelik olarak davalılar vekilince yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön bulunmamasına, Kırıkhan 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/447 Esas sayılı dosyasında davalı borçlu…’ın taraf olmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ:Yukarda açıklanan nedenlerle, davalı … vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının ilk derece Mahkemesine, dairemiz karar örneğinin ise Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesine gönderilmesine ve aşağıda dökümü yazılı 5.123,25 TL kalan onama harcının temyiz eden davalı …’dan alınmasına, 16/06/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.v
22. Hukuk Dairesi 2016/23604 E. , 2019/21140 K. MAHKEMESİ:Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi DAVA TÜRÜ: ALACAK Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili; iş sözleşmesine haklı bir neden olmadan işveren tarafından son verildiğini öne sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece,yapılan yargılama sonucunda toplanan delillere göre ve bilirkişi raporu doğrultusunda yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Temyiz: Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Gerekçe: 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Taraflar arasında engelli indirim alacağının işverenden istenip istenemeyeceği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 31. maddesinde engellilik indirimi düzenlenmiştir.Somut uyuşmazlıkta, davacı, engelli işçi olarak çalışması nedeniyle kendisinden daha düşük oranda vergi kesilmesi gerektiği halde, işverence bu yasal gerekliliğe uyulmayarak kendisinden fazla gelir vergisi kesintisi yapıldığı gerekçesiyle alacak talebinde bulunmuştur. Gelir vergisi, işverence kesildikten sonra vergi dairesine yatırılan bir kesinti tutarıdır. İşverenin görevi, kesintiyi yapmak ve davacı adına vergi dairesine ödemekten ibarettir. Kesintinin vergi dairesine intikalinden sonra bunun geri istenilmesinde işverene değil, ilgili vergi dairesine müracaat gerekir.Mahkemece; davacıdan fazla gelir vergisi kesilip ilgili kuruma yatırılıp yatırılmadığı araştırılarak, yatırıldığının tespiti halinde stopaj yapıp; vergi dairesine ödeme yapan işverenin sorumluluğuna gidilemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde bu alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesi hatalıdır.SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 14/11/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
11. Hukuk Dairesi 2019/5268 E. , 2020/3361 K. MAHKEMESİ : FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 02.07.2018 tarih ve 2018/81-2018/269 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesinin davalı TPMK vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, davalı şirketin “ELVİN” ibareli marka başvurusuna, müvekkilinin “Evin”, “EVİN”, “Ona’dan Evin” ibareli markalarını mesnet göstererek yaptığı itirazın, TPMK YİDK kararıyla reddedildiğini, müvekkili şirketin “EVİN” markasının tanınmış marka olduğunu, markaların benzer olduğunu, aynı/benzer mallar için tescil edilmek istendiğini ileri sürerek dava konusu YİDK kararının iptalini ve davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı TPMK vekili; alınan kararlar ve yapılan işlemlerin usule ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir. Davalı şirkete ve davalı şirket tasfiye halinde olduğu için tasfiye memuruna usulüne uygun tebligat yapılmasına rağmen davaya cevap verilmemiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya ve dosya kapsamına göre; davalının “elvin+şekil” ibareli başvuru markasıyla davacının Evin, şekil+Evin, Ona’dan Evin ibareli markaları arasında görsel ve sescil olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunduğu, davacının marka kapsamındaki mallar ile davalının başvuru kapsamındaki malların benzer olduğu ve 556 sayılı KHK’nın 8/1 maddesindeki koşulların oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, Türk Patent’in 2014-M-6679 sayılı YİDK kararının dava konusu edilen 2011/26760 başvuru sayılı markanın kapsamındaki tüm mallar yönünden iptaline, dava konusu marka tescilli olmadığından hükümsüzlük konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Kararı, davalı TPMK vekili temyiz etmiştir. Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı TPMK vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı TPMK vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 18,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalı TPMK’dan alınmasına, 01/07/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
21. Hukuk Dairesi 2018/5247 E. , 2019/3483 K. MAHKEMESİ :İş Mahkemesi TÜRK MİLLETİ ADINA Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde 01/01/1997-30/12/2000 tarihleri arasında geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir. Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi. KARAR Dava, davacının davalı … A.Ş ‘nin taşeronu olan davalı … nezdinde 01/01/1997-30/12/2000 tarihleri arasında geçen ve davalı Kuruma bildirilmeyen çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulü ile, davacının, davalı … A.Ş.’nin asıl işveren olduğu davalı …’a ait alt işverenlik iş yerinde davalı …’a ait dava dışı … Tahmir Tahliye iş yerinde kuruma bildirimi yapılan 01/03/1999 tarihi ile 31/03/2000 tarihi arasındaki 343 hizmet gününün dışında kalan 01/01/1997 tarihi ile 30/12/2000 tarihi arasındaki bütün sürelerde aralıksız olarak hizmet akdiyle asgari ücretle çalıştığının tespitine karar verilmiştir. Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının davalı …’a ait işyerinden işe giriş bildirgesinin ve bildirilen hizmetinin bulunmadığı, 01/03/1999-31/03/2000 tarihleri arasında geçen bir kısım çalışmasının …. sicil sayılı … İnş. Tahmil Tahliye Tic. Ltd. Şti.’ne ait işyerinden bildirildiği, … İnş. Tahmil Tahliye Tic. Ltd. Şti.’nin ortaklarının… ve …. olduğu…’un davalı …’un oğlu olduğu, bu şirketin …’nun geçici 7. maddesi gereğince 14/03/2016 tarihinde ticaret sicilinden terkin edildiği,…isimli sigortalı tarafından davalılar … Çimento Sanayi A.Ş ve … aleyhine açılan işçilik alacaklarının tahsili istemli davada … 5. İş Mahkemesi’nin 2013/330 E. 2014/1124 K. sayılı gerekçeli kararında işin mahiyetinin çimento paketleme yükleme işi olduğu, … Çimento A.Ş tarafından ibraz edilen yazı ve döküme göre 01/01/1991-31/12/1992 tarihleri arasında …’un ihale aldığı, 1993-1999 yılları arasında … Tahmil şirketinin ihale aldığı,1999-2000,2000-2001 yılları arasında … İnş. Şirketinin ihale aldığının belirtildiği , dinlenen bir kısım tanıkların … Tahmil Tahliye Taşımacılık Ltd. Şti. ne ait 89749 sicil sayılı işyerinden bildirimlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa’nın 86/9. maddeleri bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de, davanın niteliğinin kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay’ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir. Hizmet tespiti davalarında, davacının tespitini istediği çalışmanın geçtiği işyerinin sahibi olan gerçek ya da tüzel kişi işverene husumet yöneltilmelidir, işveren dışındaki gerçek ya da tüzel kişilere bu davada husumet yöneltilemez. 506 sayılı Yasa’nın 4. maddesinde; bu Yasa’nın uygulanmasında 2. maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek veya tüzel kişilerin “işveren” olduğu bildirilmiştir. “Çalıştıran” olgusu, tespiti istenen sürelere ilişkin hizmet akdinin tarafı konumunda olan ve hizmet akdini düzenleyen “işvereni” ifade etmektedir. 506 sayılı Yasa’nın 87. maddesinde; “ Bu Kanun’un işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işverenin de sorumlu olacağı ” bildirilmiştir. 506 sayılı Yasa’nın 87. maddesi ile; asıl işveren ile alt işveren arasındaki ekonomik ve mali yönden sorumluluk hukukunun sınırlarının belirlendiği, maddede geçen “ bu Kanun’un işverene yüklediği ödevler ” tanımlamasının asıl işverene, alt işverenin taraf olduğu hizmet sözleşmeleri nedeniyle açılacak hizmet tespiti davalarında pasif husumet ehliyetini amaçlamadığı anlaşılmaktadır. 506 sayılı Yasa’nın 79/10. maddesinde ifadesini bulan hizmet tespiti davaları kural olarak bu ödevi yerine getirmeyen işverene karşı açılmalıdır. Somut olayda, davacı 01/01/1997-30/12/2000 tarihleri arasında paketleme bölümünde çalıştığının tespitini talep etmiş olup … 5. İş Mahkemesi’nin 2013/330 E. 2014/1124 K. sayılı gerekçeli kararında … Çimento A.Ş tarafından ibraz edilen yazı ve döküme göre 01/01/1991-31/12/1992 tarihleri arasında …’un ihale aldığı, 1993-1999 yılları arasında … Tahmil şirketinin ihale aldığı,1999-2000,2000-2001 yılları arasında … İnş. Şirketinin ihale aldığının belirtildiği halde ihtilaf konusu dönemde davalı …’un gerçek işveren olup olmadığı tespit edilmeden ve tüm dönemi kapsayan bordro tanıkları dinlenilmeden sonuca gidildiği gibi hizmet tespiti davalarının fiili çalışmanın geçtiği işverene karşı açılması gerektiği, asıl işverenin sigorta primlerinden alt işveren ile birlikte müteselsil olarak sorumlu olmasının hizmet tespitine ilişkin hükmün asıl işveren aleyhine kurulmasını gerektirmeyeceği hususları dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. Yapılacak iş, öncelikle davalı … A.Ş’den ihtilaf konusu 01/01/1997-30/12/2000 tarihleri arasında paketleme işini hangi tarihler arasında hangi işverenin yaptığını sormak , ihaleler arasında boşluk olup olmadığını ortaya koymak, böylece gerçek işverenleri tespit etmek, bu dönemde davalı …’un gerçek işveren olmadığının tespiti durumunda davayı gerçek işverenlere yönelterek onun göstereceği delilleri de toplamak, gerçek işveren konumunda olan şirketlerin ticaret sicilinden terkin edilerek tüzel kişiliklerinin son bulduğunun anlaşılması halinde şirketlerin ihyasının sağlanması ve tasfiye memuru atanması için dava açmak üzere davacı tarafa uygun bir önel vermek, ihya yapıldığı ve tasfiye memuru atandığı taktirde usulüne uygun şekilde taraf teşkilini sağlamak, 01/03/1999-31/03/2000 tarihleri arasında geçen bir kısım çalışmasının bildirildiği 11033121 sicil sayılı … İnş. Tahmil Tahliye Tic. Ltd. Şti.’ne ait işyeri dosyasını ve dönem bordrolarını da getirterek bu işyerinin … Çimento A.Ş. nin paketleme işi nedeniyle tescil edilip edilmediğini araştırmak, uyuşmazlık konusu dönemde … Çimento A.Ş. nin paketleme işi nedeniyle kurulu işyerlerine ilişkin dönem bordrolarını getirterek bordro tanıklarını dinlemek, davacının gerçek işvereni ile çalışma süresini tereddüte mahal bırakmayacak şekilde tespit etmek, ayrıca davalı … A.Ş’nin uyuşmazlık konusu dönemin tamamında paketleme işini ihale vb yollarla başka işverenlere yaptırdığının anlaşılması halinde hizmet tespiti davalarının fiili çalışmanın geçtiği işverene karşı açılması gerektiği, asıl işverenin sigorta primlerinden alt işveren ile birlikte müteselsil olarak sorumlu olmasının hizmet tespitine ilişkin hükmün asıl işveren aleyhine kurulmasını gerektirmeyeceği hususları dikkate alınarak hüküm kurmaktan ibarettir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalılardan … Çimento San. T.A.Ş. ve …’a iadesine, 07/05/2019 gününde oybirliği ile karar verildi.