5237 sayılı TCK’nın sistemi’ne esas alınan “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütüne göre de sanık ve suç ortağı’nın işlediği hareketler henüz icra hareketi niteliğine ulaşmadığından, hırsızlığa teşebbüs suçundan verilen mahkûmiyet kararı usûl ve yasaya aykırıdır.

6. Ceza Dairesi         2021/4807 E.  ,  2021/20725 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hırsızlık
HÜKÜM : Mahkumiyet

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
5237 sayılı TCK’nın 141. maddesinde, hırsızlık suçunun maddi unsurlarından olan fiil, … başkasına ait taşınır bir malı bulunduğu yerden almaktır.
Bu durum madde gerekçesinde; “… Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kalkınca suç da tamamlanır.” denilmek suretiyle açıklanmıştır.
Yeni TCK’nın Sistemi’nde teşebbüs bahsinde, hazırlık ve icra hareketleri arasındaki ayırımın objektif bir ölçüye dayandırılması amacıyla TCK’nın 35. maddesinde, “doğrudan doğruya icraya başlama” ifadesine yer verilmiştir.
Madde gerekçesinde bu husus aşağıdaki şekilde izah edilmiştir:
“… Suça teşebbüs düzenlemesinde getirilen diğer bir yenilik icra hareketlerinin başlangıcına ilişkindir. Bilindiği üzere icra hareketlerinin ne zaman başladığının belirlenmesi kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla yakından ilgilidir. Eğer failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki subjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır.
Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık– icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunu hâline getirmektedir. Diğer bir deyişle suçun icrasıyla ilgisiz davranışlar dahi, suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabilecektir.
Açıklanan bu nedenlerle, Tasarıdaki kastı şüpheye yer bırakmayacak ölçütü madde metninden çıkartılmış ve bunun yerine ‘doğrudan doğruya icraya başlama’ ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanmış sayılacaktır.
Nihayet, “… Kişinin belli bir suçu işlemeye yönelik kastının tespit edilmiş olması, sorumluluğunun tayini için gereklidir. Ancak sadece kastının belirlenmesi, bu suça teşebbüsten dolayı sorumlu tutulması için yeterli değildir. Failin belli bir suçu işlemeye yönelik kastla gerçekleştirdiği davranışın aynı zamanda o suça ilişkin icra hareketi niteliği taşıması gerekir.(Prof. Dr. İ. Özgenç – Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, S: 459)”” Özetle ‘Yeni TCK’nın Sistemi’nde hazırlık hareketi – icra hareketi ayırımını, 765 sayılı TCK döneminde geçerli olan sübjektif ölçüte (failin kastının iltibasa mahal bırakmayacak surette) göre belirleyemeyiz.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönecek olursak; sanıkların bankadan yüklü miktarda para çeken mağdurun aracını kendi araçları ile takip ettikleri, hatta ön sağ koltukta oturan sanık …’in duran trafikte araçtan inip mağdurun aracına doğru yöneldiği, şoför …’nın araçta kaldığı, ancak mağdurun yolun açılması ile devam ettiği, lâkin mağdurun yanındaki paradan ötürü korkup polisi aradığı, polisin aldığı tertibat sonucu sanıkların yakalandıkları, sanık …’in üzerinden bir adet küçük jammer cihazı ile bir adet emniyet kemeri kesici / cam kırıcı âletin çıktığı, sanık … ile temyiz dışı suç ortağı …’nın savunmalarında derneğe giderken kaybolduklarını ve tesadüfen takip ediyormuş gibi göründüklerini belirttiklerinde kuşku bulunmamaktadır.
Sorun faillerin gerçekleştirdiği hareketlerin hırsızlık suçunun hazırlık hareketi mi, yoksa icra hareketi mi olduğu noktasındadır.
5237 sayılı TCK’nın sistemi’ne esas alınan “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütüne göre de sanık … ile suç ortağı …’nın işlediği hareketler henüz icra hareketi niteliğine ulaşmadığından, hırsızlığa teşebbüs suçundan verilen mahkûmiyet kararı usûl ve yasaya aykırıdır.
1- Sanık …’in o zamana kadarki hareketleri başka bir suçu da oluşturmadığından, müsnet hırsızlığa teşebbüs suçundan unsur yokluğu nedeniyle beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de;
2- Hükümden sonra 02/12/2016 tarihinde 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bentler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK’nın 141. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca; ”Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü de gözetilerek 6763 sayılı Kanunun 35. maddesi ile değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanunun 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık …’in temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca, tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, bozmanın kararı temyiz etmeyen diğer sanık …’a sirayetine, 30/12/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Share

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

%d blogcu bunu beğendi: