eldeki davada istenen ecrimisilin, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683. ve 995. maddeleri ve 08.03.1950 tarihli ve 22/4 sayılı YİBK’nda kabul edildiği gibi haksız fiil benzeri olupüstün bir hakka dayanmadan başkasının taşınmazını işgal eden, böylece haksız kazanç sağlayan tarafın iade etmekle yükümlü bulunduğu bir tazminat türü olduğu; her ne kadar taraflar tacir ve çekişme konusu taşınmaz üzerinde ticari faaliyet yapıyor ya da yapacak olsalar dahi, uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesiyle ilgisinin bulunmadığı, esasen dava dilekçesinde de bu yönde bir iddiaya yer verilmediği, davanın bu özelliği itibariyle mutlak ve nispi ticari dava olarak nitelendirilemeyeceği ve TTK hükümlerinin veya özel kanun hükümlerinin uygulanmasını gerektirir ticari bir uyuşmazlıktan söz edilemeyeceği, uyuşmazlığın çözümünün genel mahkemelerin görev kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durumda esas görevli mahkemenin Sulh Hukuk Mahkemesi olmayıp Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmaktadır.

8. Hukuk Dairesi         2020/1322 E.  ,  2020/4253 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Ecrimisil

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, ihtiyati haciz talebinin reddine ve davanın usulden reddine karar verilmiş olup hükmün ve ara kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR

Davacı vekili, mülkiyeti vekil edenine ait 2118 ada 4 parsel sayılı taşınmaza davalılar tarafından haksız şekilde müdahale edildiğini, önceki döneme ilişkin ecrimisil davasının Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/356 Esası üzerinden devam ettiğini, dava dışı üçüncü kişinin açtığı tapu iptal ve tescil davasının bekletici mesele yapıldığını belirterek 01.09.2010-01.03.2011 tarihleri arası fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile aylık 15.000 TL üzerinden toplam 75.000 TL ecrimisil bedelinin ilgili aylardan dava tarihine kadar işlemiş reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, ecrimisil alacağının tahsilini teminen davalıların menkul ve gayrimenkul malları ile üçüncü kişilerde dahil her türlü hak ve alacaklarının ihtiyaten haczine kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan …. Tic. A.Ş vekili, açılan davanın öncelikle derdestlik nedeni ile reddi gerektiğini, müvekkili şirketin anılan dönemde dava konusu taşınmazda kiracı sıfatı ile bulunduğunu, fuzuli şagil olmadığını, taşınmazın mülkiyeti konusunda açılan davanın derdest olup aynı mahkemenin 2007/356 Esas sayılı ecrimisil davasında bekletici mesele yapıldığını ve ihtiyati haciz taleplerinin yerinde olmadığını belirterek davanın öncelikle derdestlik nedeni ile usulden reddine, olmadığı takdirde mahkemenin 2007/356 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine ve Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/424 Esas sayılı dosya neticesinin beklenmesine, ihtiyati haciz taleplerinin ve neticeten davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, ( davanın esasına yönelik) dava konusu uyuşmazlığın kira sözleşmesi veya kira hukukundan kaynaklandığı gerekçesiyle (davaya Sulh Hukuk Mahkemesinde bakılması gerektiği belirtilerek) davanın usulden reddine, (ihtiyati hacze yönelik ise) ara karar ile “..davacı şirketin, dava konusu alacağının varlığı yaklaşık ispat seviyesinde ispatlanamadığından..” gerekçesiyle ihtiyati haciz isteminin reddine karar verilmiştir. Kararlar davacı vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Dava, mülkiyet hakkına dayalı ecrimisil isteğine ilişkindir.
1. İhtiyati hacze yönelik temyiz itirazlarının incelemesinde,
Davacı vekili, dava dilekçesi ile; İİK’nin 257. maddesi gereğince ihtiyati haciz kararı verilmesini talep etmiş olup Mahkemece, 14.03.2016 tarihinde ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmiştir.
Somut olayda, mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup ihtiyati haciz talebinin reddi ve temyiz hususunu düzenleyen İİK’nın 258. maddesinin son fıkrasında, ihtiyati haciz kararının reddi kararlarına karşı temyiz yolunun açık olduğu, ancak temyiz incelemesi sonucu verilen kararın kesin olduğu düzenlenmiştir.
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve ilâmda belirlenip dayanılan gerektirici sebeplere göre ihtiyati hacze yönelik yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2. Davanın esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde,
Bilindiği üzere, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 6335 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesinde ticari davalar tanımlanmıştır. Buna göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile maddenin devamı fıkralarında belirtilen davalar ticari dava olarak nitelendirilmiştir. Yine aynı Kanunu’un 5/3. maddesinde “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan yasal düzenlemeler karşısında, Asliye Ticaret Mahkemelerinin özel mahkeme niteliğinde bulunduğu, bu niteliği gereği görev alanının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre belirleneceği ve genel mahkemeler ile arasındaki ilişkinin önceki kanunun aksine görev ilişkisi olduğu açıktır. Asliye Ticaret Mahkemelerinin çekişmeli yargıdaki görev alanının TTK’de ve diğer özel kanunlarda ticari dava olduğu belirtilen davalarla sınırlı olduğu kuşkusuzdur.
Öte yandan, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesinde ticari davaların; mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrıldığı anlaşılmaktadır. Mutlak ticari davalar, tarafların sıfatına veya bir ticari işletme ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın kanun gereği ticari sayılan davalar olup TTK’nin 4/1. maddesinin b, c, d, e, f fıkralarında ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Nispi ticari davalar ise, tarafların tacir sıfatına haiz olduğu ve her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalardır. Bir başka ifade ile bu davalar ya bir ticari işletmeyi ilgilendirmeli ya da iki taraf için de ticari sayılan hususlardan doğmaları halinde ticari dava olarak nitelendirilebilirler.
Gerek mutlak ve gerekse nispi ticari davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceği açıktır.
Yukarıda değinilen hususlar çerçevesinde somut olaya bakıldığında; eldeki davada istenen ecrimisilin, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683. ve 995. maddeleri ve 08.03.1950 tarihli ve 22/4 sayılı YİBK’nda kabul edildiği gibi haksız fiil benzeri olupüstün bir hakka dayanmadan başkasının taşınmazını işgal eden, böylece haksız kazanç sağlayan tarafın iade etmekle yükümlü bulunduğu bir tazminat türü olduğu; her ne kadar taraflar tacir ve çekişme konusu taşınmaz üzerinde ticari faaliyet yapıyor ya da yapacak olsalar dahi, uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesiyle ilgisinin bulunmadığı, esasen dava dilekçesinde de bu yönde bir iddiaya yer verilmediği, davanın bu özelliği itibariyle mutlak ve nispi ticari dava olarak nitelendirilemeyeceği ve TTK hükümlerinin veya özel kanun hükümlerinin uygulanmasını gerektirir ticari bir uyuşmazlıktan söz edilemeyeceği, uyuşmazlığın çözümünün genel mahkemelerin görev kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durumda esas görevli mahkemenin Sulh Hukuk Mahkemesi olmayıp Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca davalılardan …. Tic. A.Ş vekilinin kira ilişkisi savunmasınında görevli Asliye Hukuk Mahkemesince değerlendirilmesi gerekmektedir.
Hâl böyle olunca; Mahkemece, (benzer gerekçe ile) Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu belirtilerek davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 2 nolu bentte yazılı nedenlerle davacı vekilinin hükmün esasına yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile, kararın 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin ihtiyati hacze yönelik temyiz itirazlarının reddi ile (14.03.2016 tarihli ara karar yönünden) bu kararın kesin olmak üzere ONANMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 30.06.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Share

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

%d blogcu bunu beğendi: