1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre; işçilerin kıdemlerinin, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler gözönüne alınarak hesaplanır.

Hukuk Genel Kurulu         2020/262 E.  ,  2022/244 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 21. İş Mahkemesince verilen davanın reddine dair karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 04.10.2002-08.04.2007 tarihleri arasında… Ltd. Şti., … Handels Und Speditionsgesell ….M.B.H ve … Transport Ulus. Taş. İşl. Org. ve Tic. Ltd. Şti. nezdinde çalıştığını, her üç şirketin de aynı organizasyon içinde bulunan şirketler olup birinde sigortalı olarak gösterilen işçilerin diğer şirketlerde de çalıştığını, bu şirketler arasında hukukî ve fiili irtibat olduğuna ilişkin kararların Yargıtay tarafından onandığını, müvekkilinin işçilik alacaklarını talep ettiği hâlde davalı tarafından ödeme yapılmadığını ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatlarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı … Transpart (Transport) Ulus. Taş. İşl. Org. ve Tic. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkili şirkette herhangi bir çalışması olmadığından davada taraf sıfatlarının bulunmadığını, davacının çalışmalarının geçtiğini bildirdiği şirketler ile müvekkili şirket arasında hukukî ve fiili bağlantının da söz konusu olmadığını, kabul anlamına gelmemek üzere bir an için hukukî ve fiili irtibat olduğu düşünülse bile davacının çalışmasının fasılalı olması sebebiyle talep edilen alacakların zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 21. İş Mahkemesinin 22.03.2016 tarihli ve 2015/1063 E., 2016/130 K. sayılı kararı ile; davacının dava dilekçesinde iş sözleşmesinin 08.04.2007 tarihinde işverence haksız olarak feshedildiğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatlarını talep ettiği ancak 08.04.2007 tarihinde fesih bulunmadığı, dava dilekçesine eklenen belgelerde çalışmanın aralıklı olduğu ve 08.01.2007 tarihinde sona erdiğinin anlaşıldığı, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarında 08.01.2007 tarihinde çıkış yapıldıktan sonra davacının davalı işyerinde 07.02.2008 tarihinde yeniden çalışmaya başladığı ve 31.08.2008 (31.05.2008) tarihinde işyerinden ayrıldığının anlaşıldığı, bilirkişi raporunda da hesaplamanın 31.08.2008 (31.05.2008) tarihine kadar yapıldığı, davacı vekilinin bu bilirkişi raporuna göre ıslah dilekçesi verdiği, 31.08.2008 (31.05.2008) tarihinde de istifa ederek işyerinden ayrıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara 21. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 12.06.2019 tarihli ve 2016/15107 E., 2019/12772 K. sayılı kararı ile; “…Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacı tarafın iş akdinin kıdem ve ihbar tazminatı hak edecek şekilde sona erdirilip erdirilmediği konusundadır.
Davacı, 04.10.2002-08.04.2007 tarihleri arasında farklı ticaret ünvanına sahip şirketlerde çalıştığını ancak bu şirketlerin aynı şirketler olduğunu, kıdem ve ihbar tazminatı ödemesinin yapılmadığını beyan etmiş, davalı davacının farklı şirketlerde çalıştığını, çalışmalarının aralıklı olduğunu, kıdem ve ihbar tazminatı hakkı olmadığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme gerekçesinde, davacının fesih tarihi olduğunu beyan ettiği 08.04.2007 tarihinde bir fesih bulunmadığı, davacının aynı işyerinde 07.02.2008 tarihinde yeniden çalışmaya başladığı, 31.08.2008 tarihinde ise istifa ederek işyerinden ayrıldığı, davacının iş sözleşmesini haklı neden olmaksızın istifa ile sonlandırdığı değerlendirilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Somut olayda; davacıya ait sigortalı hizmet cetvelinin incelenmesinde; davacının 05.10.2002 tarihinde dava dışı … East adlı şirkette işe başladığı, çeşitli tarihlerde farklı sicil numaralı işyerlerinde işe giriş çıkış bildirimlerinin yapıldığı, en son 01.08.2006-08.01.2007 tarihleri ile 07.02.2008-31.05.2008 tarihleri arasında dava dışı … East adlı şirkette çalıştığı anlaşılmıştır. Davacı temyiz dilekçesiyle, dava dilekçesinde fesih tarihinin yanlışlıkla 08.04.2007 tarihi olarak belirtildiğini iş sözleşmesinin 08.01.2007 tarihinde sona erdiğini beyan etmiştir.
Her ne kadar Mahkemece 08.04.2007 tarihinde bir fesih bulunmadığı kabul edilmiş ise de, davacının 08.01.2007 tarihinde iş sözleşmesinin sona erdiği anlaşılmış olup davacının iş sözleşmesinin bu tarih itibariyle haklı nedenle feshedilip edilmediği ve davacının çalışmış olduğu dava dışı şirketler ile davalı şirket arasında organik bağ bulunup bulunmadığı değerlendirilerek bir sonuca gidilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 21. İş Mahkemesinin 03.12.2019 tarihli ve 2019/484 E., 2019/850 K. sayılı kararı ile; dosyadaki kesinleşmiş yargı kararlarından dava dışı şirketler ile davalı şirket arasında organik bağ bulunduğunun anlaşıldığı, bilirkişi raporunda davalı şirket ile davacının SGK kaydında gözüken dava dışı şirketler arasında organik bağ olduğu kabul edilerek hizmet süresinin 05.10.2002-31.05.2008 tarihleri arasında aralıklı olarak toplam 3 yıl 10 ay 6 gün şeklinde belirlendiği, dava dilekçesinde 08.01.2007 tarihinde bir fesih olup olmadığı, varsa kimin tarafından ve ne şekilde feshedildiği konusunda açıklama bulunmadığı, bu nedenle 08.01.2007 tarihli SGK çıkışının kayden olduğu, anılan tarihte bir fesih olmadığının anlaşıldığı, davacının da davasını SGK’daki son çıkış tarihi olan 31.05.2008 tarihine göre hesaplayan bilirkişi raporu doğrultusunda ıslah etmekle davacının aralarında organik bağ bulunan şirketler nezdindeki çalışmanın 31.05.2008 tarihinde sona erdiğini kabul etmiş olduğu, böyle olunca talep dışına çıkılarak hüküm kurulmasının taleple bağlılık kuralına aykırılık oluşturacağı, davalı işverence ibraz edilen 31.05.2008 tarihli istifa dilekçesine veya dilekçedeki imzaya karşı davacının herhangi bir itirazının olmadığı, istifa dilekçesinin baskı ile alındığı veya haklı nedene dayandığının da iddia ve ispat edilmediği, bu itibarla feshin 31.05.2008 tarihinde davacının yazılı istifası ile gerçekleştiği, iş sözleşmesini haklı nedene dayanmadan istifa ederek fesheden davacının kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazanmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 08.04.2007 tarihinde iş sözleşmesinin feshedildiği ileri sürülerek kıdem ve ihbar tazminatlarının tahsili istemiyle açılan eldeki davada; 08.01.2007 tarihinde iş sözleşmesinin sona erdiği kabul edilerek davacının iş sözleşmesinin bu tarih itibariyle haklı nedenle feshedilip edilmediği ve davacının çalışmış olduğu dava dışı şirketler ile davalı şirket arasında organik bağ bulunup bulunmadığı değerlendirilerek sonuca gidilmesinin gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Öncelikle uyuşmazlık konusu ile ilgili yasal düzenlemelere kısaca değinilmesinde yarar bulunmaktadır.
13. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır.
14. İş sözleşmesini sona erdiren en önemli sebeplerden biri fesihtir. Fesih, sürekli (belirli ya da belirsiz süreli) bir iş sözleşmesini derhâl veya belirli bir sürenin geçmesi ile sona erdiren, tek taraflı ve karşı tarafa ulaşması gerekli bozucu yenilik doğuran bir haktır. Dolayısıyla fesih karşı tarafa ulaştığı andan itibaren hüküm ve sonuçlarını doğuran, karşı tarafın kabulünü gerektirmeyen bir irade açıklamasıdır (Senyen Kaplan, Emine Tuncay: “Belirli Süreli İş Sözleşmesinin Haksız Feshinin Hüküm ve Sonuçları”, Sicil İş Hukuku Dergisi, 2016, Sayı: 36, s.23).
15. Kural olarak fesih bildirimi herhangi bir şekle tabi değildir. Fesih bildirimi yazılı yapılabileceği gibi sözlü de yapılabilir. Hatta bazı durumlarda örneğin işçinin elinden işyeri giriş kartının alınması, işyerine sokulmaması ya da işçinin devamsızlık yapması gibi hâllerde iş sözleşmesinin eylemli olarak feshedilmesi de mümkündür. Dolayısıyla sözleşmeyi fesheden tarafın, iş sözleşmesini sona erdirme iradesini yeterli açıklıkta ortaya koyması gereklidir.
16. Fesih bildiriminde bulunma hakkı, sözleşmenin her iki tarafına, yani işçi ve işverene tanınmıştır. Çünkü sonsuza dek uzanıp sona erdirilemeyecek bir iş ilişkisi, tarafların kişilik haklarına ters düşer (Centel, Tankut; İş Güvencesi, 1. Baskı, İstanbul 2013, s.11). Bununla birlikte 4857 sayılı İş Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca iş sözleşmesinin ihbar önelli feshi (süreli fesih) ile aynı Kanun’un 24 ve 25. maddelerinde düzenlenen haklı nedenle derhâl fesih hakkı hem işçi hem de işverene tanınmış iken, 18. maddesinde düzenlenen geçerli sebeple fesih hakkı sadece işverene tanınmış bir haktır.
17. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 120. maddesi ile 25.08.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanunu’nun kıdem tazminatının düzenlendiği 14. maddesi dışındaki diğer maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.
18. 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesine göre kıdem tazminatı, kanunda belirtilen asgari bir çalışma süresini dolduran işçinin, iş sözleşmesinin yine kanunda sayılan nedenlerden biriyle son bulması hâlinde işveren tarafından işçiye ya da mirasçılarına yapılan bir ödemedir. 1475 sayılı İş Kanunu’nda, işçinin ölümü nedeniyle iş sözleşmenin son bulması hâlinde kıdem tazminatının mirasçılarına ödeneceği de açık bir şekilde belirtilmiştir.
19. İşçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için iş sözleşmesinin kanunda belirtilen fesih hâlleri veya işçinin ölümü ile sona ermesi ve işçinin en az bir yıl çalışmış olması gerekmektedir. Bu koşulların gerçekleşmesi hâlinde işçiye, işe başladığı tarihten itibaren iş sözleşmesinin devamı süresince her geçen tam yıl için otuz günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.
20. Kıdem süresinin hesaplanması ise 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre; işçilerin kıdemlerinin, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler gözönüne alınarak hesaplanacağı hüküm altına alınmış; işyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli hâlinde işçinin kıdeminin, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanacağı düzenlenmiştir. Bununla birlikte her bir fesih şeklinin kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde gerçekleşmesi, hizmet birleştirmesi için şarttır. İstifa etmek suretiyle işyerinden ayrılan işçi kıdem tazminatına hak kazanmayacağından, istifa yoluyla sona eren çalışmalar kıdem tazminatı hesabında dikkate alınmaz.
21. Kanunda sınırlı olarak öngörülen sona erme hâlleri dışında kıdem tazminatı ödenmesi ya da istenmesi söz konusu olamaz. Sınırlı olarak belirlenen bu sebeplerin yorumla genişletilmesi veya örnekseme yoluyla başka hâllere yayılması mümkün değildir (Ünal Narmanlıoğlu: İş Hukuku Ferdi İş İlişkileri I, 3. Bası, İzmir 1998).
22. Görüldüğü gibi, 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinin 2. fıkrasında, işçinin kıdeminin iş sözleşmesinin fasılalarla yeniden kurulmuş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin işyerinde veya değişik işyerlerinde çalıştığı toplam süreler gözönüne alınarak hesaplanacağı öngörüldüğünden, işçinin söz konusu işyerlerinde değişik zamanlarda çalışmış olması da durumu değiştirmeyecek, kıdem açısından tüm çalışma süreleri toplanacaktır.
23. Açıklanan bu maddi ve hukukî olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili müvekkilinin, …. East Ltd. Şti., … Handels Und Speditionsgesell Schaft M.B.H ve davalı … Transport Ulus. Taş. İşl. Org. ve Tic. Ltd. Şti. nezdinde çalıştığını, her üç şirketin aynı organizasyon yapısı içerisinde, aralarında hukukî ve fiili irtibat bulunan şirketler olduğunu, 08.04.2007 tarihinde iş sözleşmesinin feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatlarının tahsilini talep etmiştir.
24. Davalı vekili ise, davacının bahsettiği şirketler ile müvekkili şirket arasında hukukî ve fiili irtibatın söz konusu olmadığını, SGK kayıtları incelendiğinde davacının müvekkiline ait işyerinde çalışmasının olmadığının anlaşılacağını belirtmiş, yargılama sırasında da davacıya ait 31.05.2008 tarihli istifa dilekçesine ulaşıldığını, iş sözleşmesinin davacının istifası ile sona erdiğini ve kıdem ile ihbar tazminatı taleplerinin reddi gerektiğini savunmuştur.
25. Öncelikle davacıya ait sigortalı hizmet döküm cetveli incelendiğinde iddia edilen çalışma süresi içerisinde giriş çıkış yapılarak çalışıldığı, bu durumda davacının iddiasının aksine çalışmanın kesintisiz olmadığı görülmüştür. Zaten çalışmanın aralıklı olduğu yönünde mahkeme ile Özel Daire arasında da bir ihtilaf bulunmamaktadır. Ancak kayıtlardaki çalışmaların hiçbirisinde davalı şirketten bildirilen çalışma olmadığı gibi, çalışmanın geçtiği dava dışı şirketler ile davalı arasında organik bağ bulunup bulunmadığı konusunda dosyada delil bulunmamaktadır. Mahkemece kesinleşmiş yargı kararlarından dava dışı şirketler ile davalı şirket arasında organik bağın bulunduğu belirtilmiş ise de, emsal kabul edilen dosyalardaki delil durumu eldeki davaya yansıtılamadığı gibi, her dosyanın kendi içerisinde yer alan bilgi ve belgeler doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
26. Açıklanan sebeple mahkemece, davacının çalışmalarının geçtiği dava dışı şirketler ile davalı şirket arasında organik bağ bulunup bulunmadığı konusunda araştırma yapılmadan sonuca gidilmesi hatalı olmuştur.
27. Diğer taraftan uyuşmazlığın çözümü bakımından önemli olan bir diğer husus, davacının kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazanma koşullarının tespiti açısından hangi tarihin fesih tarihi olarak kabul edileceği hususudur.
28. Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin iş sözleşmesinin 08.04.2007 tarihinde feshedildiğini ileri sürmüşse de, hizmet döküm cetveli ve Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları incelendiğinde 08.04.2007 tarihinde değil, 08.01.2007 tarihinde işten ayrılışın bildirildiği görülmüştür. Davacı vekili de 22.03.2016 tarihli duruşmada “…dava dilekçesinde yazdığımız gibi fesih tarihi bize 08/04/2007 olarak bildirildi. Ancak maddi hata nedeni ile 08/01/2007 olarak maddi hata olabilir…” şeklinde beyanda bulunmuştur. Yine aynı tarihli duruşmada mahkemece, davacının 07.02.2008 tarihinde aynı işyerine yeniden girmesi ve 31.05.2008 tarihinde SGK çıkışının yapılıp aynı tarihli istifa dilekçesinin bulunması konusunda diyeceklerinin sorulması üzerine, davacı vekili “…bu çalışması ayrı bir hizmet akdidir…” şeklinde beyanda bulunmuştur.
29. Mahkemece, 08.04.2007 tarihinde bir fesih bulunmadığı, davacının 08.01.2007 tarihinde SGK’dan çıkışı yapıldıktan sonra davalı işyerinde 07.02.2008 tarihinde yeniden çalışmaya başladığı ve 31.05.2008 tarihinde işyerinden ayrıldığı, 31.05.2008 tarihinde yazı ve imzası inkâr edilmeyen dilekçe ile istifa ederek işyerinden ayrılan işçinin kıdem ve ihbar tazminatı istemlerinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
30. Her ne kadar davacı 08.04.2007 tarihinde iş sözleşmesinin feshedildiği iddiasıyla eldeki davayı açmış ise de, yargılama sırasında fesih tarihinde maddi hata yaptığını ifade etmiş, kayıtlardan da feshin 08.01.2007 tarihinde gerçekleştiği anlaşılmıştır. 08.01.2007 tarihinden sonrası döneme denk gelen 07.02.2008-31.05.2008 tarihleri arasındaki çalışma bakımından ise dosyada istifa dilekçesi bulunmakla, son dönem olan 07.02.2008-31.05.2008 tarihleri arasındaki çalışmanın kıdem ve ihbar tazminatları hesabında dikkate alınamayacağı açıktır.
31. Bu itibarla, davacının çalışmalarının geçtiği dava dışı şirketler ile davalı şirket arasında organik bağ bulunup bulunmadığı konusunda araştırma yapılmalı, feshin 08.01.2007 tarihinde gerçekleştiği kabul edilerek iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedilip edilmediği belirlenmeli, sonucuna göre davacının kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazanıp kazanmadığı değerlendirilmelidir.
32. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
33. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 03.03.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

Share

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

%d blogcu bunu beğendi: